ÇERKEZ ETHEM TARTIŞMASI
Geçtiğimiz günlerde Bandırma’da Çerkez Ethem için bir anma töreni yapıldı. Ruhuna mevlit okutuldu ve doğduğu Emreköy ziyaret edildi.
Ethem’im mezarı Türkiye’de değildir. Ürdün’ün başkenti Amman’da Kabartay mezarlığındadır. 1938’te çıkan af yasasıyla ülkeye dönebileceği bildirilmişse de “hangi yüzle gideceğim?” diyerek vatana dönmeyi reddettiği söylenmektedir. 150’likler listesinde bulunan kardeşleri ise Türkiye’ye dönmüşlerdir.
Suçlu olsun veya olmasın, suçlu ise bunun cezası ne olursa olsun bir insanı vatan toprakları kadar hiçbir yer dinlendiremez. Bu nedenle mezarı Şam’da bulunan Vahdettin’in mezarının da Türkiye’ye getirilmesinde hiçbir sakınca olmamalı. İsteyen onların vatana ve millete zararlarını yazmaya devam eder, isteyen mezarlarını (hatta ibret almak için) ziyaret eder.
Bu olay bir süredir gündemden çıkmış olan “Ethem hain midir, değil midir?” tartışmasını yeniden başlattı.
Yakın tarihimizde Ethem konusu 1980 öncesinde resmî tarihe karşı duyulan tekiler arasında onun bir hain değil, vatan için kahramanlıklar yapmış biri, hatta sosyalist olduğu ve Mustafa Kemal Paşa tarafından rakip görüldüğü için tasfiye edildiği gibi görüşler ortaya atılmıştı . Profesör Yalçın Küçük resmi tarihin savunduğu bütün görüşlerin tersini kanıtladığını ileri sürerken Ethem’in bir hain olduğu görüşünün de yanlış olduğunu ileri sürmüştü.
Bu iddialara karşı 45 yıl önce Ağustos 1980 tarihli Türkiye Gerçeği dergisinde “Çerkez Ehem ve Günümüzün Çerkez Ethemcileri başlıklı bir araştırmam yayımlandı. Ekim 1984’te de “Çerkez Ethem’in İhaneti” kitabım yayımlandı ve beş baskı yaptı. (Kaynak Yayınları.) Daha sonraki yıllar Ethem’in Kurtuluş Savaşının başlarındaki yeri ve yurt dışındaki tutumunu anlatan kitaplar da yayımlandı.
“Çerkez Ethem’in İhaneti” kitabım yayımlandıktan sonra onun ihanetini inkâr eden görüşlerin artık savunulamayacağını sanırdım. Belgeler karşısında bunu iddia etmek epeyce zorlaşmış bulunuyordu fakat ülkemizde tarih, nesnel gerçeklere göre değil, duygulara yaslanarak yazılmaya devam ediliyor.
KABİLECİLİĞİN ETKİSİ
Türkiye’de Çerkez asıllı geniş bir nüfus var. Bunların Türk bağımsızlık mücadelesine ve siyasi hayatına katkıları da büyüktür. Türkiye’de Çerkezler Kafkas Dernekleri Federasyonu altında örgütlenmişlerdir. Bu derneğin yöneticileri bir tarihte beni ziyaret ederek “”Çerkez Ethem” ve “ihanet” kavramlarının birlikte kullanılmasının bütün Çerkezleri töhmet altında bıraktığını ve incittiğini söylediler. Bu arkadaşlar, Ethem’in hain olmadığını savunmuyorlardı. Gene de bazı Çerkez milliyetçisi çevrelerde bu gerçeği inkâr edenler olduğunu biliyoruz.
Emreköy’deki anma toplantısında gerçi Ethem’in hain olup olmadığı konusu geçmemiş, en azından böyle bir iddia basına yansımamıştır. Fakat bazı yayınlarda Ethem’in anılması garip karşılanmıştır.
Bazı Çerkez toplulukları tarafından Ethem Bey’e gösterilen ilgi, insan yaşamında kan bağının ne büyük bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Aşiretten biri bir kabahat veya suç işlediğinde aşiretin veya ailenin diğer bireyleri ve akrabaları onu savunmaya geçerler. Suçu kanıtlanmış da olsa onu korumaya devam ederler. Bu bir aile dayanışmasıdır. Bu yılki anma toplantısının böyle duygularla yapıldığını sanırım. Onların bu soy bağlılığından kaynaklanan tutumlarını doğal karşılamak gerekir. Hemşehrilik duygularıyla veya politik tutumlarından ötürü Topal Osman, Yahya Kâhya’yı, İskilipli Atıf Hoca’yı savunanlar eksik değildir. Dağda bir PKK’lı öldürüldüğü zaman ailesinin ve aşiretinin ne düşündüğü basına yansımaz ama onu bir de akrabalarına, köylülerine sorun.
Ethem ve kardeşlerinin ihaneti
Ethem ve kardeşlerine duygusal yakınlık duyulmasını anlamak mümkündür. Fakat bu durum yaptıklarının doğru olduğunu savunanlara cevap vermekten bizi alıkoymamalıdır. Değilse “vatana ihanet” işi boş bir kavram hâline gelir.
İstilacı bir düşmanla savaşırken, hangi nedenle olursa olsun, yurdu savunmayı bırakıp düşman tarafına geçmek ve onu desteklediğini ilan etmek vatana ihanettir. Ethem, kardeşleriyle birlikte tam da bu suçu işlemiştir. Onun başında bulunduğu Sayyar Kuvvetlerin düzenli orduya bağlanmasını reddetmesi, başkumandanla rekabete girişmesi, hatta onu devirmeye kalkması, mücadeleyi kaybedince de yurt dışına çıkması, çeşitli kavramlarla eleştirilebilirdi fakat “vatan ihaneti” olarak nitelenemezdi. Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Paşa’ya rekabet eden, onun emirlerine uymayı reddeden başka kişiler de olmuştur. Fakat bunların rekabeti düşmanla iş birliği derecesine ulaşmadığı için hiçbiri “hain” olarak nitelenmemiştir. Konumuza en yakın örnek Demirci Mehmet Efedir. Fakat Ethem Bey, Yunanlıların işgal bölgesine girdikten sonra onlarla bir anlaşma yapmış, İzmir’e götürülmüş ve orada İkinci İnönü savaşında Yunan uçaklarının siperlere attığı bildirilerle askerlerin Yunanlılara teslim olmasını, köylerine dönmelerini istemiştir. Kardeşlerinin da benzer demeçleri yayımlanmıştır.
Belgeler kesin bir ihaneti kanıtladığından Yalçın Küçük bu belgeleri görmezden gelmekte ve Edhem’in Yunanlılardan yalnız geçiş istediğini ileri sürmektedir. Ethem bile anılarında Türk mevzileri üzerine atılan bildirileri imzaladığını inkâr etmiyor.
Ethem’in İzmir’de Hollanda Hastanesinde yatarken Yunanlıların isteği üzerine imzaladığı ve Türk siperlerine atılan bildiri:
“Ey Türk zabitanı ve efradı!
Yunanılar kendilerine teslim olanlara ve ellerine düşenlere çok iyi bakıyorlar. Bunun en büyük delili bizim vaziyetimİzdir. Vatan için niyetleri temiz olmadığı aşikâr olan Ankara meşru hükümetinin şer aleti olmamak vatan vazifesi ve insanlık şiarıdır.
Kuvayı Milliye Umum Kumandanı Ethem”
Ethem bildiriyi imzaladıktan sonra Yunan kumandanının bir zarf içine gönderdiği birkaç bin Drahmiyi almakta sakınca görmemiştir!
Ethem’in ağabeyi Reşit Bir Yunan gazetesine verdiği demeçte:
“Mustafa Kemal’in kuvvetleri, benim bildiğim veçhile gerek askerlik gerek adet itibariyle şayanı ehemmiyet değildir. Halk Kral Konstantin tarafından deruhte edilirse 20 gün, nihayet bir ay zarfında Ankara’yı işgal ederek sükutu takarrür ettirebilir. “ demiştir. Çerkez kardeşler, yurt dışına çıktıktan sonra da Türki’deki idare aleyhine çalışmalarına devam etmişlerdir.
Fakat, ne olmuşsa, bunların hepsi tarihte kalmıştır ve bugün çeşitli kültürlerden gelip Türk milletiyle birlikte yaşayan herhangi bir topluluğu suçlama nedeni olmaz. Hepimiz ileriye bakmak ve demokratik, farklı kültürlere saygılı bir toplumu kurmakla görevli olmalıyız.