Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu
Metnin Yapısal Yorumu
Başlık: "Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu"
Metin, başlıkla başlayarak okuyucunun dikkatini çeker ve deyimin anlamı ile kullanımı hakkında bilgi verir.
Deyimin Anlamı ve Kullanımı
Bu bölümde, "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" deyiminin ne anlama geldiği ve hangi durumlarda kullanıldığı açıklanır. Deyim, kişinin veya kurumun tutarsız davranışlarını eleştirmek için kullanılan bir ifade olarak tanımlanır.
Deyimin Kökeni
Bu bölüm, deyimin yemek kültüründen geldiğini belirtir ve "perhiz" ile "lahana turşusu" arasındaki zıtlığı vurgular. Perhiz, belirli yiyecekleri yememek anlamına gelirken, lahana turşusu perhiz yapan bir kişinin yemekten kaçındığı bir yiyecek olarak kabul edilir. Bu iki kavramın bir araya gelerek deyimin anlamını oluşturduğu açıklanır.
Kullanım Alanları
Bu bölümde, deyimin hangi durumlarda kullanılabileceği örneklerle anlatılır:
- Bir kişinin belirli kuralları koyduktan sonra bu kuralları çiğnemesi.
- Bir kurumun veya devletin belirli politikalar izlemesi ve bu politikaların tam tersi yönde eylemler yapması.
- Bir kişinin başkalarına öğüt verdiği konularda kendisinin aynı şekilde davranmaması.
Metin, belirli başlıklar altında organize edilmiştir ve her başlık altında açıklayıcı bilgiler ve örnekler sunulur. Bu yapı, okuyucunun deyimi ve kullanım alanlarını kolayca anlamasını sağlar.
Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu
Deyimin Anlamı ve Kullanımı
Türk dilinde sıkça kullanılan deyimlerden biri olan "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu," bir kişinin veya kurumun tutarsız davranışlarını ve sözlerini eleştirmek için söylenir. Bu deyim, genel olarak bir kişinin belirli bir konuda kendisine uyguladığı sıkı kurallar veya kısıtlamalar ile bu kuralların tam tersi yönde hareket etmesini ifade eder.
Deyimin Kökeni
Deyim, yemek kültüründen gelir. Perhiz, sağlık veya dini nedenlerle belirli yiyecekleri yememeyi ifade eder. Lahana turşusu ise genellikle perhiz yapan bir kişinin yemekten kaçındığı bir yiyecek olarak kabul edilir. Bu iki zıt kavramı bir araya getirerek, kişinin kendi koyduğu kurallara uymadığını veya sözleriyle davranışlarının tutarsız olduğunu vurgular.
Kullanım Alanları
Deyim, çeşitli durumlarda kullanılabilir, örneğin:
- Bir kişinin belirli bir konuda çok katı kurallar koyduktan sonra bu kuralları çiğnemesi.
- Bir kurumun veya devletin belirli politikalar izlemesi ve bu politikaların tam tersi yönde eylemler yapması.
- Bir kişinin başkalarına öğüt verdiği konularda kendisinin aynı şekilde davranmaması.
- Bir diyet yapan kişinin sürekli olarak sağlıklı beslenmeyi vurguladıktan sonra yüksek kalorili yiyecekler tüketmesi: "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu."
- Bir politikacının çevre koruma politikalarını savunduğu halde çevreye zarar veren projeleri desteklemesi: "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu."
- Bir yöneticinin çalışanlarına tasarruf yapmayı öğütlerken lüks harcamalar yapması: "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu."
Örnek Kullanımlar
Bu deyim, insanların ve kurumların tutarsızlıklarını ortaya koymak için güçlü bir araçtır ve sosyal eleştirinin bir parçası olarak dilimizde önemli bir yer tutar.
. Bu tür durumlarda, geçmişte Türkiye'ye ders veren ve önceki yönetimi destekleyen devletlere karşı, "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" diyerek eleştirel bir duruş sergileyebiliriz. Çünkü bu deyim, tutarsızlıkları ve çifte standartları etkili bir şekilde vurgular. Özellikle uluslararası ilişkilerde çıkarların ön planda olduğu bu zaman diliminde, bu deyim, ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda davranıp tam tersi yönde eylemler gerçekleştirmelerini eleştirmek için güçlü bir araçtır…
Mustafa Kemal Atatürk Kimdir?
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu ve Büyük Lideri
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanıdır. Tarihte, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde Türk milletine önderlik ederek bağımsızlık mücadelesi vermiş ve modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak büyük bir liderlik örneği sergilemiştir.
Atatürk'ün Hayatı
Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu. Askeri okullarda aldığı eğitim sayesinde genç yaşta askeri kariyerine başladı. Balkan Savaşları ve Çanakkale Savaşı'nda gösterdiği başarılarla adını duyurdu. 1919 yılında Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı başlattı ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine önderlik etti.
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin Kuruluşu
Mustafa Kemal Atatürk, 1919-1923 yılları arasında süren Kurtuluş Savaşı'nda Türk milletinin bağımsızlığı için mücadele etti. 1923 yılında Lozan Antlaşması'nın imzalanmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine modern, laik ve demokratik bir devlet inşa etti.
Atatürk'ün Reformları
Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından sonra birçok alanda köklü reformlara imza attı. Eğitim, hukuk, ekonomi, kültür ve sosyal alanlarda gerçekleştirdiği yeniliklerle Türkiye'yi çağdaş bir devlet haline getirdi. Kadın hakları, laiklik, harf devrimi ve modern eğitim sistemleri gibi reformlarla Türk milletinin yaşam standartlarını yükseltti.
Almanya'nın Tarihsel Rolü
Almanya, tarihinde farklı dönemlerde çeşitli devletlerle siyasi ve ekonomik ilişkilerde bulunmuştur. Ancak Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in kuruluşu sırasında Almanya'nın doğrudan bir müdahalesi veya desteği söz konusu değildir. Günümüzde ise Almanya'nın bazı siyasi ve sosyal politikaları, tarihi bağlamda eleştirilmektedir.
Almanya'nın Günümüzdeki Tutumu
Günümüzde Almanya'nın bazı kişilere veya gruplara yönelik tutumları eleştirilmektedir. Özellikle Türkiye'deki bazı kişilere veya gruplara destek verdiği yönündeki iddialar, zaman zaman tartışmalara yol açmaktadır. Bu tür politikalar, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerlerle örtüşmemekte ve eleştirilere konu olmaktadır.
Ufak bir Eleştiri..
Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçekleştirdiği reformlarla modern Türkiye'nin temelleri atılmış ve bu reformlar, ülkeyi çağdaş medeniyetler seviyesine taşımıştır. Ancak, bu tarihsel başarıları ve reformları eleştirirken dikkatli olunmalı, zira tarihsel bağlamı ve o dönemin değerlerini iyi anlamak önemlidir. Atatürk'ün öncülüğünde kazanılan bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyetin kuruluşu, Türkiye'nin bugünkü güçlü yapısının temelini oluşturmuştur.
Günümüzde ise bazı ülkelerin, özellikle Almanya'nın, Türkiye'ye yönelik politikaları ve bazı gruplara destek vermesi, tarihsel bağlamda eleştirilmektedir. Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyetin kuruluşundaki değerlerle örtüşmeyen bu tür politikalar, zaman zaman tartışmalara yol açmaktadır. Almanya'nın belirli kişilere veya gruplara yönelik tutumları, Türkiye'deki bazı kesimler tarafından eleştirilmekte ve bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimlere neden olabilmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletine bağımsızlık kazandıran, modern Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve sayısız reformlarla ülkeyi çağdaş bir düzeye taşıyan büyük bir liderdir. Onun liderlik vasıfları ve gerçekleştirdiği devrimler, Türkiye'nin bugünkü güçlü temelini oluşturmuştur. Atatürk'e ve Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesine yönelik eleştirilerde, tarihsel bağlamın ve değerlerin iyi anlaşılması önemlidir. Ve Almanya’nın şimdiki durumda, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edenleri koruyan teröristlere yataklık eden bir devletin Özlü sözümüz gibi “başına taş mı düştü” dersiniz.
Dolayısıyla, Almanya'nın bugünkü politikaları ve Türkiye'ye yönelik tutumları, tarihi bağlamda eleştirilmekte ve zaman zaman iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimlere neden olmaktadır. Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerlerle örtüşmeyen bu tür politikalar, bazı kesimler tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Özellikle Almanya'nın belirli kişilere veya gruplara yönelik destek vermesi, Türkiye'deki bazı çevrelerce kabul görmemekte ve bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da karmaşık hale gelmesine yol açmaktadır.
Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerler, bugün de büyük önem taşımakta ve bu tarihsel miras, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde güçlü bir temel oluşturmaktadır. Bu bağlamda, diğer ülkelerin Türkiye'ye yönelik politikaları dikkatle değerlendirilmelidir. Özellikle Almanya gibi ülkelerin belirli kişilere veya gruplara destek vermesi, Türkiye'nin bağımsızlık ve ulusal egemenlik değerlerine aykırı olarak algılanmakta ve bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimlere yol açmaktadır.
Bu tür politikaların nedenleri ve arkasındaki çıkarlar, uluslararası siyaset bağlamında dikkatle analiz edilmelidir. Almanya'nın Türkiye'ye yönelik tutumları ve belirli kişilere veya gruplara destek vermesi, genellikle belirli çıkarların ve stratejik hedeflerin bir parçası olarak değerlendirilmekte ve Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerlerle örtüşmemektedir. Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerler, bugün de büyük önem taşımakta ve bu tarihsel miras, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde güçlü bir temel oluşturmaktadır.
Devlet devlet ise Devlet hafızası unutmaz geçmişte yapılanları… Şimdi Alman Sosyal Demokratlrdan İmamoğlu ile dayanışma olgusuna gittiler… düşünürseniz acaba ne çıkarları bu zaman diliminde olabilir… Genellikle uluslararası siyasette hiçbir ülke çıkarı olmadan başka bir ülkedeki kişiye veya kuruma SYK bile olsa da destek vermez… yüzde doksan oranında çıkarları var veya olacaktır demektir… Yıllardır bizi böyle aldattılar… Yine dendiği gibi Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur…
Şimdi asıl güncel konumuza gelelim, Almanya'da koalisyon ortağı SPD, parti kongresinde CHP ve İmamoğlu'yla dayanışma mesajı veren bir karar tasarısını kabul etti. CHP lideri Özgür Özel de kongrede bir konuşma yaptı. Bu gelişme, Almanya'nın Türkiye'ye yönelik politikalarının ve belirli kişilere veya gruplara destek vermesinin, tarihsel bağlamda eleştirilen tutumlarının bir uzantısı olarak Şimdiki ortamda doğru olmasa da bazı kesimler değişik değerlendirilmelerde yapabilirler diyelim. Özellikle, Geçmişte Almanya'nın Türkiye'deki belirli gruplara Kara Ses, Uzantısı FETÖ ve devamı olan Şimdiki yönetim ile Narko-terör bağlantılı PKK kanlı terör örgütü ve buna benzer birçok örgüt ile yakın istihbarat yönden bağları olan ve bu tür örgütlere yönelik devlet desteği veren, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi ve Cumhuriyet'in kuruluşundaki değerlerle örtüşmeyen bir politika olarak görülmekte ve bu durum zaman zaman iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimlere neden olmaktadır.
Sosyal Demokrat Parti (SPD) kongrede, CHP ve tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'yla dayanışma mesajı veren bir karar tasarısını oy birliğiyle kabul etti. Bu gelişme, Almanya'nın Türkiye'ye yönelik politikalarının ve belirli kişilere veya gruplara destek vermesinin, tarihsel bağlamda eleştirilen tutumlarının bir uzantısı olarak Şimdiki olaylarla ilişkisi olmasa bile bazı kesimler bu konuyu da düşünerek değerlendirilmelerde yapabilirler Yukarda da değimiz gibi devlet devlet ise yapılan şeyleri kin tutmadan unutmaz ve ona göre önlem alır.. Buda bir gerçektir...
CHP'nin cumhurbaşkanı adayının tutuklanmasının "hukukun üstünlüğüne dayanan herhangi bir zemini bulunmadığına" vurgu yapılan metinde bu sürecin "Türkiye'de siyasi rekabeti ortadan kaldırmak için devlet gücünün kötüye kullanıldığını gösteren bir örnek teşkil ettiği" kaydedildi.
Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'un ötesinde büyük bir destek gördüğüne vurgu yapılan metinde, İmamoğlu'nun tutuklanmasının, Erdoğan'ın en güçlü rakibini haksız yollarla ortadan kaldırma girişimi olarak değerlendirildiği belirtildi. Bu tür hamlelerin Türkiye'de demokrasi ve özgür seçimlere yönelik ciddi saldırılar olduğu ifade edildi.
SPD'nin karar tasarısında "Ekrem İmamoğlu'nun siyasi nedenlerle tutuklanmasını şiddetle kınıyoruz. Onun ve diğer tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz" ifadeleri yer aldı. Şunun da burada belirtmekte fayda var Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur... Fakat eğer bir savaşta isek bazen düşmanım düşmanı benim bir müddete olsa dostum sayılır denir…
"Düşmanımın Düşmanı Benim Bir Müddet Olsa Dostum Sayılır" Ne Demektir?
Uluslararası İlişkilerdeki Stratejik Yaklaşım
"Düşmanımın düşmanı benim bir müddet olsa dostum sayılır" sözü, uluslararası ilişkilerde ve politik stratejilerde sıkça kullanılan bir ifadedir. Bu ifade, iki düşman arasında bir üçüncü tarafın ortaya çıkması durumunda, düşmanın düşmanını geçici olarak dost olarak kabul etme stratejisini anlatır. Bu dostluk genellikle geçicidir ve belirli stratejik hedeflere ulaşmak için kurulmuştur.
Stratejik İşbirliğinin Temelleri
Bu ifadeyi anlamak için öncelikle uluslararası ilişkilerde devletlerin ve grupların çıkarlarını nasıl savunduklarını ve bu çıkarları koruma yollarını incelemek gerekmektedir. Devletler ve siyasi gruplar, çeşitli stratejik hedeflere ulaşmak için ittifaklar kurabilirler. Bu ittifaklar, genellikle ortak düşmanlara karşı koymak, güç dengelerini değiştirmek veya belirli politik hedeflere ulaşmak amacıyla yapılır.
Geçici Dostluklar
"Düşmanımın düşmanı benim bir müddet olsa dostum sayılır" ifadesi, geçici dostlukların ve ittifakların doğasını açıklar. Bu tür dostluklar, ortak çıkarlar doğrultusunda kurulmuş olup, uzun vadeli bir bağlılık veya sadakat gerektirmez. Asıl amaç, ortak düşmana karşı güç birliği yaparak, stratejik avantaj elde etmektir. Bu tür ittifaklar, çıkarlar değiştiğinde veya ortak düşman ortadan kalktığında sona erebilir.
Tarihi Örnekler
Uluslararası ilişkilerde bu stratejinin pek çok örneği bulunmaktadır. Tarih boyunca devletler ve siyasi gruplar, ortak düşmanlara karşı birleşmiş ve geçici ittifaklar kurmuşlardır. Örneğin, II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik Devletler, Nazi Almanyası'na karşı savaşmak için bir araya gelmişlerdir. Bu ittifak, savaşın sona ermesiyle birlikte dağılsa da, ortak düşmana karşı geçici bir dostluk kurulmuştu.
Modern Uygulamaları
Bugün de uluslararası ilişkilerde bu tür stratejik işbirlikleri görülmektedir. Devletler, terör örgütlerine veya diğer tehditlere karşı koymak için geçici ittifaklar kurabilirler. Bu tür işbirlikleri, genellikle diplomatik görüşmeler, askeri operasyonlar veya ekonomik yaptırımlar gibi çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilir.
Evet,
"Düşmanımın düşmanı benim bir müddet olsa dostum sayılır" ifadesi, uluslararası ilişkilerde stratejik işbirliklerinin ve geçici ittifakların önemini vurgulamaktadır. Bu tür dostluklar, ortak düşmanlara karşı güç birliği yaparak, belirli stratejik hedeflere ulaşmayı amaçlar. Ancak, bu dostluklar geçicidir ve çıkarlar değiştiğinde sona erer. Uluslararası ilişkilerdeki bu stratejik yaklaşım, devletlerin ve siyasi grupların çıkarlarını koruma ve savunma yollarını anlamak için önemli bir kavramdır.
Kongreye katılmak üzere beraberindeki CHP heyetiyle Berlin'e gelen CHP lideri Özgür Özel de, kongrede bir konuşma yaptı. Özel, konuşmasında uluslararası işbirliklerinin önemini vurguladı ve stratejik dostlukların devletler arasında nasıl bir rol oynadığını örneklerle açıkladı. Berlin'deki kongrede, siyasetçiler ve akademisyenler, uluslararası ilişkiler ve devletlerin çıkarlarını koruma yolları üzerine çeşitli oturumlarda tartışmalar yaptılar.
Kongre'de delegelerin oylarının yüzde 64,9'unu alarak eş genel başkanlığa seçilen Lars Klingbeil, Özel'i kürsüye davet etmeden önce tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'yla dayanışma içinde olduklarını vurguladı.
Özel kürsüye geldiğinde delegelerin "Free İmamoğlu" (İmamoğlu'nu serbest bırakın) dövizleri açtığı görüldü.
Özel: "Avrupa Ailesinin Parçasıyız" Demekle Ne Demek İstemiştir?
Derinlemesine Bir Analiz
CHP lideri Özgür Özel’in Berlin’de yaptığı konuşmada sarf ettiği "Avrupa ailesinin parçasıyız" ifadesinin arka planında yatan anlamları ve bu ifadenin uluslararası politikadaki yansımalarını anlamak için kapsamlı bir analize ihtiyaç vardır. Bu ifade, Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkilerini, stratejik konumunu ve dış politikasını yansıtan pek çok önemli mesajı içermektedir.
Avrupa ile Tarihi Bağlar
Öncelikle, Türkiye'nin Avrupa kıtası ile olan tarihi bağlarını ele alalım. Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana, Avrupa ve Türkiye arasında hem çatışmalar hem de işbirlikleri olmuştur. Tarihteki bu karmaşık ilişkiler, günümüz Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin temelini oluşturur. Özel’in "Avrupa ailesinin parçasıyız" ifadesi, bu tarihsel bağları ve ortak geçmişi hatırlatarak, Avrupa ile olan uzun süreli ilişkilerin önemini vurgulamaktadır.
Avrupa Birliği Üyeliği Süreci
Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olma isteği, 20. yüzyılın ortalarına kadar uzanır. 1963 yılında Ankara Anlaşması ile başlayan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyelik süreci, Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik hedefiyle devam etmiştir. Ancak bu süreç, çeşitli siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle birçok engelle karşılaşmış ve zaman zaman duraklamıştır. Özel’in bu ifadesi, Türkiye’nin AB üyelik sürecine olan bağlılığını ve bu hedefte kararlılığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ortak Değerler ve İlkeler
Avrupa ailesinin bir parçası olma isteği, sadece coğrafi veya politik bir mesele değildir. Aynı zamanda ortak değerler ve ilkeler üzerinden şekillenir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler gibi temel Avrupa değerleri, Türkiye'nin de benimsediği ve savunduğu ilkelerdir. Özel’in bu ifadesi, Türkiye'nin bu ortak değerlere olan bağlılığını ve Avrupa medeniyetinin bir parçası olma arzusu ile uyumlu olduğunu göstermektedir.
Ekonomik ve Ticari İlişkiler
Ekonomik ve ticari ilişkiler de, Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olma isteğinin önemli bir boyutudur. Avrupa Birliği, Türkiye'nin en büyük ticaret ortağıdır ve gümrük birliği anlaşması çerçevesinde karşılıklı ekonomik çıkarlar söz konusudur. Özel’in bu ifadesi, Türkiye’nin Avrupa ile olan ekonomik entegrasyonunu ve bu ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Güvenlik ve Savunma İlişkileri
Türkiye, NATO üyesi olarak, Avrupa’nın güvenlik ve savunma mimarisinin önemli bir parçasıdır. Ortak tehditler ve güvenlik sorunları karşısında Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasında güçlü bir işbirliği bulunmaktadır. Özel’in bu ifadesi, Türkiye’nin Avrupa’nın güvenlik ve savunma politikalarına olan katkısını ve bu alandaki işbirliğinin önemini de ortaya koymaktadır.
Kültürel ve Sosyal Bağlar
Avrupa ailesinin bir parçası olma isteği, aynı zamanda kültürel ve sosyal bağları da kapsar. Türkiye, zengin kültürel mirası ve çeşitliliği ile Avrupa kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye'de yaşayan milyonlarca Avrupalı ve Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk, bu kültürel ve sosyal bağların somut örnekleridir. Özel’in bu ifadesi, bu kültürel ve sosyal bağların güçlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Evet,
Özgür Özel'in Berlin’de yaptığı "Avrupa ailesinin parçasıyız" ifadesi, Türkiye’nin Avrupa ile olan çok yönlü ve derin ilişkilerini, ortak değerleri, ekonomik ve ticari bağları, güvenlik ve savunma işbirliğini ve kültürel bağlantıları kapsayan geniş bir perspektifi yansıtmaktadır. Bu ifade, Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkilerindeki kararlılığını ve bu ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan önemli bir mesajdır. Uluslararası ilişkiler ve devletlerin çıkarlarını koruma yollarını anlamak adına bu derinlemesine analize dikkat etmek, uluslararası politika derslerinde başarısız olmamak için önemlidir.
Özgür Özel, Berlin'de yaptığı konuşmada, Almanca olarak gerçekleştirdiği konuşmasında eş başkan seçilen Bärbel Bas ve Klingbeil'ı tebrik ederek SPD'yle dayanışma mesajı verdi. Anketlerin partisi CHP'nin açık ara Türkiye'nin birinci partisi olmayı sürdürdüğünü vurgulayan Özel, partideki yükselişin iktidarı büyük bir paniğe sevk ettiğini kaydetti. İktidarın hem partiye hem de toplumsal muhalefete yönelik baskılarını artırdığını belirten Özel 19 Mart sürecine ve yaşanan yargı kıskacına dikkat çekti.
Diğer yandan umutlu olduklarını vurgulayan Özel, "Umutluyuz çünkü artık Türkiye'de demokratik güçler yükseliştedir. Bunun liderliğini de partimiz yapmaktadır" diye konuştu.
Parti olarak Avrupa Birliği'ne tam üye olmayı hedeflediklerini belirten Özel, "Amacımız Türkiye'nin demokratik, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayanan, istikrarlı, kalkınmış ve gelirin adil dağıtıldığı bir ülke olmasıdır" ifadelerini kullandı. Almanya'yla müttefiklik vurgusu yapan Özel, "Ülkemizi Avrupa ailesinin bir parçası olarak görüyoruz" dedi.
Demokrasinin belirsizlik sürecinden geçen dünyada her yerde saldırı altında olduğunu söyleyen Özel, Gazze'deki duruma da dikkat çekti. Bölgede 55 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Özel, "Bunların çoğu kadın ve çocuk" dedi.
Ukrayna'da da çatışmaların devam ettiğini belirten Özel, Türkiye'nin güneyinde, Suriye'de de istikrarsızlıkların sürdüğünü söyledi.
"Avrupa'nın güvenlik kaygılarını paylaşıyoruz" diyen Özel, "Avrupa'nın güvenli olması için Türkiye'nin bir demokrasi ve hukuk devleti olarak güçlenmesi önemlidir. Çünkü Türkiye'nin demokratik olması Avrupa'nın demokratik kesimlerini de güçlendirecektir" diye konuştu.
Özgür Özel, konuşmasını Bertolt Brecht'in "Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz" dizelerini Türkçe ve Almanca tekrarlayarak bitirdi. Özel'in sözlerinin ardından salondan "yaşasın enternasyonal dayanışma", ardından da Türkçe "Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları yükseldi. Bu anlamlı sözler, Türkiye’nin yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda değil, aynı zamanda uluslararası dayanışma ve işbirliği çerçevesinde hareket ettiğinin altını çiziyordu. Böylelikle, Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olma arzusunu ve bu yolda atılması gereken adımları bir kez daha güçlü bir şekilde vurgulamış oldu.
Rogg & Nok yapay Zekâ Destekli Analiz