CHP Genel Başkan Özgür Özel, partisinin Kuruluş Haftası etkinlikleri kapsamında Genel Merkez'de düzenlediği basın toplantısında, "4-9 Eylül arası CHP'nin kuruluş haftası olarak kutlanacak. Bu kararı geçen sene hep birlikte 4-9 Eylül arasında gerçekleştirdiğimiz Değişim Kurultayı'nda karara bağlamıştık. O kurultayın en önemli ürünü tüzüğün değişmesiydi. Orada tüzüğümüze partimizin kuruluş haftasını tarif etmiştik. Biliyorsunuz CHP'nin resmi kuruluş başvurusu 9 Eylül 1923'te yapılmıştır. Osmanlıca bu dilekçenin bir örneği Devlet Arşivi'nde, bir örneği parti arşivimizde ve benim odamdadır. Ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927 Kongresi'nde ki biz o kongreyi Büyük Nutku'nu okuduğu kongre olarak biliriz" ifadesini kullandı.
Özel, şunları kaydetti:
"Bu kongre şu cümlelerle başlamıştır: 'Fırkamız bundan 9 sene evvel meydana çıkmıştı. Bütün Anadolu ve Rumeli'yi kapsamak üzere ilk kongremiz Sivas'ta yapılmıştı. Dolayısıyla bugün açılışıyla iftihar ettiğim Büyük Kongremiz, Sivas Kongresi'nden sonra teşkilatımızın ikinci büyük kongresidir.' Böyle olunca 4 Eylül tarihi CHP'nin Sivas Kongresi'ni ilk Kurultayı kabul ettiği için bir başka kuruluş tarihi olarak gündeme geliyor. Çok sayıda tarihçi bu tarihi kuruluş tarihi olarak kutlaması gerektiğini hep söyledi. Geçen sene delegelerimiz verilen bir önergeyle 4-9 Eylül Haftası'nı Kuruluş Haftası olarak ilan edip, bundan sonra da her sene bu haftanın özel ve güçlü bir temayla kutlanmasını, kutlama programının içerisinde akademisyenlerin, bilim insanlarının, siyasetçilerin ve CHP'ye ilgi duyan, takip eden herkesin bütün paydaşların olmasını arzu etmiştik. O haftanın ilkinin açılış günündeyiz.
"TARİHİN BİR DÖNÜM NOKTASINDAYIZ"
Bir Bellek Müzemiz var. Her sene bu Bellek Müzemizin önünde ve içinde bir başka temayla bir sergimiz olacak. Tarihin bir dönüm noktasındayız. 106 yıl önce bağımsızlığımıza ve Cumhuriyetimize uzanan yolun en önemli adımlarından birini hep birlikte atmıştık. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı, Havza ve Amasya genelgeleriyle Erzurum Kongresi sonrası Sivas'a gelmişti. Sivas'ta başkanlığını yaptığı Temsil Heyeti'nde 41 kongre delegesi bir hafta boyunca Cihan Harbi'nden çıkan, işgale uğrayan ülkenin nasıl kurtarılacağını tartıştılar, konuştular. Bir bildiri çıktı. Bu bildirgede, 'Milli istiklalimizin sağlanması için milli iradeyi kılmanın esas olduğu' söylendi. Manda ve himaye ilk kez kesin bir dille reddedildi. Bölgelerinde mücadele yürüten cemiyetler, dernekler, yapılar Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adında birleşti. Yıllar sonra Sivas Kongresi'ni Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 'bir milletin kuruluşunu hazırlayan kararların verildiği yer' olarak tanımladı. O kongre partimizin ilk kongresidir. O kongrenin 106'ncı yılında Atatürk ve kurucu kadrolarımızı, o kongreye katılan herkesi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum."
Özel, etkinliklere katkıları nedeniyle MYK üyeleri Selin Sayek Böke, Aylin Nazlıaka ve Gül Çiftci başta olmak üzere tüm genel başkan yardımcılarının gayret gösterdiğini belirtti.
Özel, şunları kaydetti:
"DÜNYANIN ÖNDE GELEN PROGRAM PARTİLERİNDEN BİRİSİ"
"Cumhuriyet Halk Partisi, dünyanın önde gelen program partilerinden birisi. 102 yıldır programlarımızda ortaya konan vizyon, Türkiye'yi dönüştüren eylemlere taşınmıştır. Parti programlarımız cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana hedeflediğimiz demokratikleşme, kalkınma, adalet ve sosyal devlet vizyonlarını hep içermiştir. Kalkınmacı anlayışımız ve kalkınma hamlelerimiz, kimsesizlerin kimsesi olan güçlü sosyal devlet arzumuz, adaleti tesis etmek için kararlılığımız, demokrasiyi inşa hedefimiz tüm programlarımızda yer aldı. Kuşkusuz bundan sonra da yer almaya devam edecek. En önemlisi CHP, programlarında benimsediği bu vizyonunu, hedeflerini, her zaman gerçekliğe dönüştürmek için gerekli iradeyi ortaya koydu. Bugün de koymaya devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidardan uzak olduğu ve sonu buhrana, kaosa dönüşmüş dönemler, hele hele CHP'yi ortaya çıkaran gereklilik, bir işgal, dağıtılmış bir ordu, kaybedilmiş bir egemenlik ve ülkenin üzerinde kurulan çeşitli taksim planları... Bu süreçte CHP geliyor önce bir kurtuluşu örgütlüyor, sonra kuruluş vizyonunu ortaya koyuyor. Bu vizyonla birlikte kalkınmacı bir programla birlikte ülkeyi esaretten, sefaletten, açlıktan, hastalıklardan kurtarıyor. Ve bir anda Gazi'nin deyimiyle 10 yılda 15 milyon genç yaratıyor. Bir toplu iğnesi olmayan bir ülkeden uçak fabrikaları, motor fabrikaları, tren fabirkaları yapabilen bir ülke haline geliyor. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin imdada yetişmesi ve kalkınmacı bir iktidara hayata geçirmesiyle mümkün oluyor.
"1970'LERDE GİRDİĞİ 4 SEÇİMDEN BİRİNCİ ÇIKIYOR"
İsmet Paşa'nın vefatından sonra devralmasıyla yaşanan süreç 1950'de bu kez tek adam rejimi olmasın, cumhuriyet olsun denilip, erken cumhuriyet dönemlerinde denenip denenip başarısız olan, yani bir ülkede cumhuriyet vardır ama onu demokrasi yapan iktidarın varlığı değil, muhalefetin varlığı, özgürlüğü, gücüdür. O muhalefetin iktidara gelebilmesi, iktidarla muhalefetin el değiştirebilmesi, yer değiştirebilmesidir. İşte bunu 14 Mayıs 1950 gecesi İsmet Paşa bir seçim kaybederek başarıyor. Seçimi kaybediyor ve 'Herhalde bunlara iktidarı vermeyeceksin' diyor herkes. Ama İsmet Paşa diyor ki, 'Hayır bu mağlubiyetim Türkiye demokrasisinin zaferidir.' O günden bugüne çok partili rejim içinde yaşıyoruz. O çok partili rejim içinde 1950'lerde Demokrat Parti'nin iktidarı geliyor. Artılarıyla eksileriyle sevaplarıyla günahlarıyla, doğrularıyla yanlışlarıyla bir iktidar oluyor. Bu iktidarın 10 yıl sonra el değiştirmesi ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin muhalefetten iktidara gelmesi, kendi getirdiği demokrasiyle iktidarı devralması gerekirken, buna hazırlanıyorken, bunun için İlk Hedefler Beyannamesi'ni yazmışken, bu beyannamede örneğin Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumun varlığı tarif ediliyorken, maalesef olması gerektiği gibi bir iktidar değişikliği yerine bir askeri darbe yaşanıyor. Bu askeri darbeden sonra ülke önüne yeni kaotik günlerin tartışmaların, kardeş kavgalarının yaşanıldığı ama bir yandan yine umut olarak CHP'nin var olduğu ve mutlaka Demokrat Parti'den köken alan Adalet Partisi'nin de zaman zaman iktidarda zaman zaman muhalefette olduğu ve sivil siyasetin içinde bir mücadelenin gerçekleştiği süreçler yaşanıyor.
Programcılık, parti programının önemi vizyon belgesinin ortaya konulması noktasında, önce İsmet Paşa'nın tarif ettiği ortanın solu ama onun altını dolduran Ecevit ve arkadaşlarının 'Ortanın Solu Hareketi' ve 'Ak Günlere' bildirgeleriyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi bir kez daha kaoslu, zorlu dönemlerde hem bir koalisyon kültürünü geliştirerek hem MSP ile iktidar olup, kalkınmacı hamleler yapıp hem dış politikada Atatürk'ten ve İsmet Paşa'dan miras önce diploması, gerektiğinde mücadele gerektiğinde müzakere ama onurlu, dik duran ve sonuç alan bir dış politika anlayışıyla Kıbrıs'taki mezalimi bitiriyor. Kıbrıs'a Rumlar için de barışı götürüyor, harekatın adını Barış Harekatı koyuyor ve o günden bugüne Kıbrıs'ta kimsenin burnunu koyuyor. CHP, yeni bir kalkınmacılığı tarif ederken, halkçılığı, sosyal devleti merkez altına alan, sosyal devleti emeklilik güvencesiyle, iş kazası sigortalarıyla, örgütlenme hakkıyla ve en nihayetinde yine bir darbe gelene kadar her 4 emekçiden 3'ünün sendikal güvencelere kavuşabildiği bir başka kalkınma ve güçlenme dönemine lokomotiflik ediyor. İktidar oluyor, muhalefet oluyor ama 1970'lerde girdiği 4 seçimden ikisi genel ikisi yerel 4'ünden de birinci parti çıkıyor.
"İLİKLERİMİZE KADAR HİSSEDECEĞİZ"
Şimdi tarihin yine CHP'siz bir evresinin sonunda yine 1980'lerde Özal ile Demirel ile Erbakan ile daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıyla sevaplarıyla günahlarıyla, artılarıyla eksileriyle ortaya koydukları pek çok ürün ve maalesef bugüne taşınan pek çok sorunla birlikte bir kez daha CHP'nin iktidarına o gelip de çığır açan iktidara, esaretten kurtardığı gibi, gelip de çok partili rejimi getirdiği gibi, gelip de sendikalaşma haklarını getirdiği gibi, basın özgürlüğünü getirdiği gibi, işçi haklarını genişlettiği gibi, topraksız köylüye toprak vadedebildiği gibi yaptıklarıyla yapamadıklarıyla, başardıkları ya da başaramadan birilerinin mani olduğu şekilde bu ülkenin önüne hep kurucu irade ve kurtarıcı bakış açısı ama eninde sonunda vizyoner ve kalkınmacı bir yaklaşımla bir kez daha aynı noktaya geldiğimiz, aynı yerde buluştuğumuz, tarihin Cumhuriyet Halk Partisi'nin sırtına aynı yükü yüklediği, milletin aynı beklentiyle gözünün içine baktığı bir dönemin içinde, tarihin yine o kırılma noktalarından bir tanesinde, bir dönem için sonu ve yeni bir dönemin başlangıcının arifesinde olduğunu bugün hem gezeceğimiz sergiyle hem de bir hafta boyunca burada demokrasiye, adalete, kalkınmaya ve refaha yönelik olarak kuracağımız her cümleyle, atacağımız her adımla bunu iliklerimize kadar hissedeceğiz.
"GENÇLERE NASIL BİR TÜRKİYE VADEDİYORUZ"
Bir yıl geçirdik. Nisan ayının sonu, Mayıs ayının başı gibi varmayı istediğimiz noktaya 19 Mart sivil darbe sürecinden sonra birkaç aylık gecikmeyle, geceleri gündüze katarak ulaşmayı başardık. Bu binanın hemen her yerinde sergi alanı dahil, neredeyse başkanlık katı dahil mümkün olan her yerde yuvarlak masalar göreceksiniz. Yarın akademisyenlerle bir arada olacağız. Bilim insanları, uzmanlar bir araya gelecek. 600'ü geçen bir katılım bizlerin dışında oturacaklar ve her alanda gençlik politikalarından sendikalaşmaya, basın özgürlüğünden iç güvenlik politikalarına, milli savunma politikaları, savunma sanayine yönelik projelerden okul öncesi eğitim alanında yapılacaklara, YÖK reformuna kadar her şeyi konunun uzmanı, bilim insanı akademisyenlerle tartışacağız.
Bir gelecek tarif ediyorsanız, onları gençlerle konuşmadan, onların rızasını almadan, onların dediği gibi bir vizyon koymadan yapamazsınız. 250 genç ile birlikte burada olacağız. Ayrıca dış mekanlarda sosyal aktivitelerde, tartışmalarda, konserlerde, koşularda olacağız. Bu binada her birimiz 250 genç ile, kimisi uzmanlaşmış, kimisi üniversite öğrencileri, kimisi lise öğrencileri, kimi ne evde ne işte ne istihdamda ev gençleri ile, evini geçindirmek için motokuryelik yapanlarla, ya da iş aramakla meşgul olup kendi alanı dışında mesleklerde çalışmak zorunda olanlarla ama gençlerden en doğru bir temsil heyetiyle birlikte, gençlere nasıl bir Türkiye vadediyoruz. O kalacakları Türkiye'yi kurabilecek miyiz, kuracaksak birlikte ne yapacağızı hep birlikte tartışacağımız bir birlikteliğimiz olacak.
"CHP'NİN İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜNÜ TARİF EDEN BİR METİN"
Devam eden günlerde, geçmiş tüzüklerde olup kaldırılması rahatsızlık yaratan bir Küçük Kurultayımız vardı. Biz, Küçük Kurultay yerine Örgüt Temsilcileri Meclisi diye 600 kişilik, il başkanlarını kapsayan, illerde aldığımız oylara ve o illerin nüfuslarına göre ölçeklendirmiş bir katılımla, önceki dönem genel başkanlarımız, genel sekreterlerimiz, onursal üyelerimizle birlikte bugünün yöeticilerinin oturup bu kez akademisyenlerden, gençlerden, sahadan gelen ve o günün sonundaki erken redaksiyon ekiplerinin önümüze getirdiği metni örgütümüzle tartışarak bir noktaya getireceğiz. Son söz seçilmiş delegenin. Olağan Kurultay takvimimizde, seçimli kurultayımızı yapmadan bir gün önce resmen bütün delegelerimizin önünde elbette değişiklik önergelerine açık ama ayakta alkışlanan bir programla CHP'nin iktidar yürüyüşünü tarif eden metnimizi bütün Türkiye ile paylaşmış olacağız.
Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisimizle uyumlu parti programımızın Türkiye’nin gelecek programı ve Cumhurbaşkanı adayımızın hükümet programına zemin oluşturabilecek, onunla konuşan, onunla uyumlu bir metin olarak 9 Eylül tarihinden itibaren canlı bir metin olarak da yürürlükte olacağını ifade etmek isterim.
"ÜLKE OLARAK TARİHİN EN ZOR DÖNEMLERİNDEN BİRİNİ YAŞIYORUZ"
Ülke olarak tarihin en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Hem ekonomik olarak böyle, hem çok partili rejimin sokulduğu zor dönem açısından böyle. Hem yargı bağımsızlığı açısından, kuvvetler ayrılığı açısından böyle. Hem Sivas Kongresi’nde ve devamında o kongredeki ruhun vücut bulmuş hali olan TBMM'nin münhasıran kullandığı yasama yetkisinin OHAL şartlarında tartışmalı, rejime kasteden bir anayasa değişikliği ile ortaklaşa kullanılması gibi zor bir dönemi yaşadığımızı, derdini anlatmak isteyenin yalnız, sesini yükseltmek isteyenin sesinin kısık kalabildiğini, aksi takdirde bunun aksini yapanların en ağır şekilde cezalandırıldıklarını, tutuklamanın ön infaz yöntemine dönüştüğünü, istisna olacak tutuklama tedbirinin kaideye dönüştüğünü, istisna olacak bundan sonra diye ülkenin Cumhurbaşkanının müjdelediği kayyumun kaide olduğunu coğrafyaya göre ve halen daha giderilmediği bir sürecin içindeyiz.
"BİR CEPHE OLARAK DEMOKRATİK SİYASETİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Ne yazık ki demokrasi ile göreve gelen bir iktidarın, demokrasi treninden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçları bunlar. Ne yazık ki iktidara demokratik tehdit olan her kişi, her kurum ortadan kaldırılmak isteniyor. Bir kişi ve onun yanındakiler iktidarda kalsın diye milletimize ağır bedeller ödetilmeye çalışılmaktadır. Yaşadıklarımızın özeti şudur: Türkiye’de artık Erdoğan’ın çıkarlarıyla milletin çıkarları birbirinden ayrışmıştır. Cumhur İttifakı’nın çıkar ve hedefleri ile milletin beklentileri birbirinden ayrışmıştır. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi feda edebilecek durumdadır. Milletin refahı ve huzuru da buna dahildir. Bu nedenle Türkiye’de çok partili siyaset tehdit altındadır. Bu nedenle milletimiz her gün daha da yoksullaşmaktadır. Ve maalesef bu milletin yoksulluğunu gidermesi gerekenlerin, rezervler biraz toparlanınca yeni şoklara hazırlıklıyız dedikleri ve onlarla aynı yerden talimat alan savcıların ‘Yeni şokları ülkeye yaşattığı günlerdeyiz. Kararlılığımız kesin. Bir mevzi olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunma, peşinde ve niyetinde değiliz. Bir cephe olarak demokratik siyaseti savunmaya devam edeceğiz. Bu cephe savunuculuğu elbette sadece bir siyasi partinin değil; milletin ve demokratik siyaseti savunan tüm partilerin ortak kararlılığıyla, eylemliliğiyle olacaktır.
Dün bu olaylar yaşandığında Sayın Müsavat Dervişoğlu’ndan aldığımız kıymetli telefon, bugünkü ziyaretleri, bugün sabah erken saatlerde Saadet Partisi Genel Başkanı’nın hem kuruluş haftasına ilişkin temennileri ve içinde bulunduğumuz süreçle ilgili destekleri, Sayın Ali Babacan’ın, diğer muhalefet liderlerinin sosyal medya paylaşımlarıyla, yollamış oldukları yazılı tebriklerle, hem dayanışma, hem bundan sonrasına yönelik ortaya koydukları yaklaşımlarını kıymetlendirdiğimizi ifade etmek isterim.
"BU İKTİDAR SEÇMENİN KARARINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN KORKUYU YÖNTEM OLARAK BENİMSEMİŞ DURUMDA"
İnsan davranışını etkilemek için iki yol var. Bunlardan bir tanesi korkuysa, o Cumhur İttifakı’nın tekelindedir. Korkuyu örgütlemek izim işimiz değil. Bir diğeri umuttur. Bu iktidar seçmenin kararını değiştirmek için korkuyu yöntem olarak benimsemiş durumdadır. Hiç, lafı eğip bükmenin gereği yok. Hepimizin gözünün önünde oldu. Bir kürsüden yapılan bir meslek kuruluşu konuşmasından TÜSİAD’ın Başkanına, yöneticilerine gözaltı yapmak, dört gün içeride tutmak, kolunda polisle götürmek, iş dünyasına korkuyu salmak değilse nedir? 2911 Sayılı Kanun, bu kanuna göre bile veya herhangi bir kanuna göre bile, en ufak geçmişi olmayan üniversite öğrencisi, buradan en ağır cezayı alsa bir gün yatmayacakken, 90 gün Silivri’de tutmak, öğrenciler için korkuyu örgütlemek, ailelerine korku salmak değilse, ne içindir? Gencecik 30 yaşında belediye başkanını kendinin değil, kendinden önceki AK Partili belediyenin ihalesinin, kendisinin çoğunlukta olmadığı, azınlıkta olduğu belediye meclisinde AK Parti - MHP oylarıyla onayından dolayı hapse konulması, genç siyasetçilere, yerel yöneticilere korkuyu salmak, memlekette korkuyu örgütleme hedefi değilse, nedir?
"İL BAŞKANINA KAYYUM ATASANIZ NE OLUR, CUMHURBAŞKANI ADAYINI HAPSE ATSANIZ NE OLUR"
Bir siyasi partinin iki yıl önce yaptığı, şimdi yenisini yaptığı, bin mahalleden 950’sinin seçimlerinin şeffaf, tıkır tıkır, barış, huzur içinde olduğu bir süreçte, gelecek hafta sonu bütün ilçe kongreleri bitiyorken, yeni il kongresi yapılacak, iki yıl önceki il kongresini bir meczup beyanıyla ortadan kaldırıp, 16 milyonluk bir kentte o kenti yöneten partinin il başkanına kayyum atamak, il binasını mahkemeye vermek, kongresini iptal etmek, o partinin orayı kazanan belediye başkanını hapiste tutmak, kendi korkusundan millete korku salmak için yapılan iş ve eylemler değilse nedir? Bu yüzden biz bu korkuyu örgütleyenlere karşı umudu örgütlemek için bir hafta boyunca bu binadayız. Keyfimizi kaçırmaya, moralimizi bozmaya, yüzümüzdeki gülümsemeyi, gencecik arkadaşlarımızın geleceğe umutla bakacakları bu bir haftada umudu örgütlememize karşı korkuyu örgütleyenlerin dün yaptıklarının, bugün yapacaklarının, yarın yapacaklarının bir önemi yok. Öyle olsaydı 100 yıl önce, bundan 106 yıl önce Samsun’a çıkılırken elde bulunan şey, o günkü iktidar yargısının ölüm fermanıydı. Boynuna idam fermanını takıp Samsun’a kurtuluşu ve kuruluşu örgütlemeye giden bir partinin il başkanına kayyum atasanız ne olur, Cumhurbaşkanı adayını hapse atsanız ne olur, Genel Başkanını tehdit etseniz ne olur kardeşim?
"BU PARTİ 106 YIL ÖNCEKİ KARARLILIĞINDADIR"
Bu parti, 106 yıl önceki kararlılığındadır. Bu partinin kadroları, o günkü kadroların azim ve cesaretindedir. Bundan sonraki süreçte de kendi kendilerine oturup Türkiye’nin geleceğini ne kadar karartabileceklerini tartışacaklara, gündemi CHP olanlara söylüyorum. Sizden korkan sizden beter olsun. Eğer sizin kadar korkak olsaydık, biz Samsun’a geçemezdik, Kurtuluş Savaşı’nı veremezdik, düşmanı def edemezdik, Cumhuriyeti kuramazdık. Cumhuriyeti kuran kadroların cesareti, bugün Cumhur İttifakı’na teslim olmayacak kadrolardadır. Geleceğin iktidarını kuracak kadrolar, 106 yıl önceki azim ve kararlılıktadır.
Biz toplumsal barışı, toplumsal eşitliği, Türkiye’nin geleceğini savunmak için, bu kuşatmayı yırtıp atmak, esaretten bu milleti kurtarmak için, bir kez daha demokrasiyi kurmak için, gençlere yasaksız bir Türkiye vadetmek için, gençlere ve tüm ulusa vizesiz bir Avrupa, vizesiz bir dünya vadetmek için, Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin ayrılmaz parçası, tam üyesi yapabilmek için, herkese zenginlik, herkese huzur, herkese refah, herkese bugünkünün çok üzerinde bir ekonomik güç vadedebilmek için, yarınlarda kimsenin evladının yarınları için tasalanmadığı bir Türkiye inşa etmek için 100 yıl sonra bir kez daha buradayız.
Biz nasıl yöneteceğimizi, nasıl kalkındıracağımızı, nasıl zenginleştireceğimizi, nasıl özgürleştireceğimizi çalışmak üzere buradayız. Yılların birikimi ile son bir yılın gayret, emek ve enerjisiyle, önümüzdeki bir haftanın profesyonelliğiyle, titizliğiyle buradayız. Kuyu kazanların, çamur atanların, onları o çamur girdabının içinde birlikte debelenmeye, etrafa çamur sıçratmaya, Türkiye’yi sürükledikleri o çukurda debelenmeye davet ediyorum. Onların dışındaki bütün yurtseverleri, ülkeyi o çamur deryasına değil; aydınlık, güzel, temiz, parlak ve zengin yarınlara birlikte yürümeye davet ediyorum. Bu çağrı; bu yürüyüşün çağrısıdır. Bu hafta atılacak adım; iktidar yürüyüşünün adımıdır. Bundan sonra hiçbir şey o çamur çirkeflerin istediği gibi olmayacak. İsterse bütün il yönetimlerine kayyum atasınlar. İsterse Cumhuriyet Halk Partisi’ne kayyum atasınlar. İsterse kendileri gibi olacak bir Cumhuriyet Halk Partisi için her türlü siyasi mühendislik için çaba harcasınlar. 100 yıl önceki inanç, kararlılık, ruhla, birbirimize olan güven ve sevgiyle, büyük bir cesaretle biz yolumuzda yürüyeceğiz. Onlara o çamur deryasında birbirlerini çamurlamaya, etrafa çamur atmaya devam etmeye, milletimizi aydınlık müreffeh, zengin, güçlü ve mutlu yarınlara Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi ile bir kez daha yürümeye davet ediyorum."
Kaynak : cumhuriyet.com