YUKLENIYOR
6 July 2024
Ãœye GiriÅŸi
Ãœye GiriÅŸi
×
Türk Vatandaşları Üye Olabilir
[Turkish CitizensCan Be Members Of]
Güvenlik Kodu:
Guvenlik
https://ikinciadamdukkan.com/product/cessur-demirali-gursu-adini-sen-koy-1/
https://ikinciadamdukkan.com/product/cessur-demirali-gursu-adini-sen-koy-1/
1 2 3
ANKET
Bu kullandığınız site kapatılsın mı?
CIP 0 - CRZ 0
Evet
113
Hayır
1093
Çekimser
10
Fikrim yok
12

Toplam Oy:1228

» EVREN-Ä°NSAN, INSAN-EVREN EYTİŞİMÄ°..

EVREN-İNSAN, INSAN-EVREN EYTİŞİMİ.. - Serendip Altındal

Paylas
EVREN-İNSAN, INSAN-EVREN EYTİŞİMİ..
01 July 2024, Monday 22:01:56
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

EVREN-İNSAN, INSAN-EVREN EYTİŞİMİ..

 

            Herhalde sonunda çevreme bırakacağım soru şu olacak. Her şeyi devindirdiğine, kendisini de yenileyip değiştirdiğine göre, hala aynı ve sizin sandığınız evrende yaşadığımıza mı inanıyorsunuz? Bu soru aslında sayfalarla dahi açıklanamayacak kadar fazla, felsefi tartışmalara yol açar. Ben en iyisi, evrene bile fazla güvenmeyin diyerek kısa bir anımsatma yapayım sadece. Çünkü biz kendi ülkemizde bile tatil yapamıyorken, farklı evrenleri bile farklı uzay zamanlarda, babalarının çiftliği gibi dolaşanları bir gün hayretle okuyacak olanların zaman dilimine, bir gün ulaşırsak şayet, artık sözün bittiği noktaya da ulaşmışız demektir. Bunca tefekkürden sonra hala, bizim evrende başka bir uzaylı cana rastlayamıyorsak, kendilerinden ilkel olduğumuz için ilgilerini çekemiyoruz veya bizden çok daha gelişmiş olan komşu uzaylılarımızın, çoktan başka evrenlerde, kendilerinden bile fazla gelişmiş olanları keşfetmiş oldukları içindir belki, kim bilebilir?

 

 

            Kant’ın çağında doğal nesneler konusundaki bilgimiz öylesine bölük pörçüktü ki, onların üstünde bildiğimiz az bir şeyin ötesinde esrarlı bir kendinde varlık bulunduğu sanılabilirdi. Ama bu kavranamaz sanılan nesneler, bilimin dev adımlarıyla ilerlemesi sonunda kavrandılar, çözümlendiler, üstelik de yeniden üretildiler. -Engels-.

            Yalnız bunları okuyunca, belki de tarihe neden tekerrürdür denmesi yanlışlığını da anlayabiliriz. Yalnız Engelsin de hak verebileceği nedenle, tarihin asla tekerrür olmadığını, aslında geriye dönmeden sadece ileriye doğru yol alan spiral helezonik bir eksene sahip devinim olduğunu da kendisinden biliyor ve anlıyoruzdur aslında. Yoksa usta eytişimci Engels’in bu yine eğitici ifadesi, hele şimdi içinde olduğumuz yeni pozitivizm çağında, yalnız ve yetersiz kalırdı.

 

            Ne ki bu bizi asla umutsuz yapmasın. Çünkü aç bir köpek bile bir insana yaklaşırken, ondan alabileceği, yiyebilecek bir şeyin umuduyla yaklaşır. Aynı bağlamda insanlarla iletişim halindeki her köpek vs. tanıdığı her insandan, ne alabileceğini çok iyi bilir. Mesela sevgi, ilgi veya hatırının sorulması gibi. İşin ilginç yanı ise, insan bunu yaparken hayvanı kendisinin alıştırdığını düşünür, Aslında insandır hayvan tarafından alıştırılan. Lakin umutsuzluk, hele de aklı başındaki insanlarda asla olmayacak bir düşüncesizliktir. Çünkü böylesi bir yaradılış belki de en az hatalı veya hatasız olandı muhtemelen. Ve iyi biliyoruz ki, gelecek bilimsel evreler, böylesi on binlerce sayfayı, belki de tek sayfada açıklayacaktır neticede, hiç şüpheniz olmasın.

           

            Bırakın diğer abesler, sadece Memleketimizin en güzel köşelerinden biri olan görkemli Datça’yı bile rantçılara peşkeş çekerek, yıllardır sömürdükleri vatandaşlarımızı, bütün yokluklarına rağmen, denize girebilmek için komşu Yunan adalarına mahkûm eden bir Hükümete, nasıl milli Hükümetimiz diyebiliriz? Ve bu durumda bile hala, yürüyüşleri bile demans çağrısı yapan ve artık yolcu edilmeleri gereken yapay Liderlerin, siyasa ömürlerini uzatıp duralım. O halde önce düşünelim, Erdoğan mı, Bahçeli mı, acaba hangisi Biden’i daha fazla anımsatıyor?

 

            Mesela Erdoğan’ın ‘muhalefeti aslında normalleştireceğiz’ ifadesi, bir demans yolcusunun sokakta rastladığı birine, evinin adresini sormasına benziyor. İşte aslında normalleşmesi gereken durum tam da budur. Bir benzer örnekte, USA Başkan seçimleri arifesinde Başkan adaylarının (Biden, Trump), klasik atışma gösterileridir. Adamlar doğuştan artist, oysa bugün Hollywood stüdyoları dahi Çinlilerin elindedir, bırakın atışsınlar, bırakın sözde yiyip dursunlar birbirlerini o zaman. Gönülleri bilir, para babası beyzadelerinin. Çünkü Demokrasi(!) yaftalı Amerikan gerçeğini, nasıl olsa tahlil edebilecek durumda olmayan vatandaşlarını aldatmaları kolay olacaktır, her zamanki gibi yine. Başka da ne densin ki.

 

            Bunun gibi sayısız emsalleri sıralayarak keyfinizi kaçırmak istemiyorum. Öyleyse özeğimize dönelim. Atatürk her yerde, bayraklarda, ağaçlarda, duvarlarda, hatta araba plakalarında bile yazılı, gör ve izle! Bu sana da bana da yeter nasılsa. Bayram günleri boyunca, ASKER Serhan programlarında alkışladığımız gibi; genç belediyeci kafalarca, genç ve yeni işlerin yapılacağına inanç ve güvencemiz arttı. Ne var ki olacak ve bizi daha sağlam ve kalıcı bir ebede taşıyabilecek güzel günlerin korunabilmesi için, Atatürk gerçeğinin yanında yeni bir Atatürk SENATOSU’nun da -ki bu önce millet meclisini koruyacaktır, bu da Devletin milli bekası demektir aslında- olmazsa olmaz olacağını bir daha anlamış olduk. O halde şimdiden milletimize hayırlı olsun.

 

            Nicelik değerinin hesaplanamadığı bir malın, marjinal kullanma değerine göre maliyetinin hesaplanması ne kadar yanlışsa, enflasyonun nedeni de o kadar doğru anlaşılır. Çünkü bir malın var oluş fiktif değeridir aslında, bütün evrensel klasifikasyonlarıyla hesaplanabilecek iç ve dış satış değerinin de ana faktörü. Bu da devlet eliyle hesaplanmalı ve kontrol edilmelidir. Ne var ki liberal alıştırmalı kapitalist ekonomi, bütün asal ve olmazsa olmaz değerleri, üretim araçlarını elinde tutan bir azınlığın menfaati bağlamında yok eder veya birbirine karıştırır. Yani bütün borçları halk mı ödeyecektir. Öyleyse halkın ödeyeceği vergiler, halka yakın olmalıdır en azından. Bu nedenle de Temmuz maaşları, emekliler bağlamında da düzenlenecek diyenlere bir hatırlatma yapalım o zaman:

             Emeklilerden önce, onların zamlı maaşlarını bekleyen mal sahibi, şayet yeni bir anlaşmayla veya 6 aylık yeni bir mukaveleyle emeklinin karşısına çıkarsa, alnından vurması mı gerekecektir artık emeklinin onu? O halde hiç unutulmasın ki, maaş zamları, normalleşme filan demeden önce, Devletin salt devlet gibi davranarak bütün uyumsuzluk ve olumsuzlukları yasal olarak önlemesi gerekecektir sadece. Normalleştirilmesi gereken de aslında tarihin çöplüğünde bile bulunmayan salt, ucube, şahsım kabile sistemidir. Bilin ki bu yapılınca, her şey yoluna kendiliğinden ve ister istemez derhal girecektir. Yapay, sallantılı ve artık düşmek üzere olan bu İktidarın her söylediğini, her görselini ciddiye almak da abesle iştigaldir.

 

            Yoksa bizde, eve ekmek bile götüremiyoruz, çocuklarımıza, torunlarımıza yumurta dahi yediremiyoruz diyerek zırlamaya devam ederiz. Aslında bunun nedeni de bizatihi kendimizden başkası değildir. Öyleyse artık güncel olmayan, mobilini, bilgisayarını bile açamayan bizim Ademlerin ilk yapacağı iş, ilk önce de kendilerini güncellemektir (up to date). Ondan sonra mutfağınızın da baş belası haline gelmiş olan liberal ekonomiden de kurtulmak mümkün olacaktır.

 

            Çünkü hırs sahibini HIRSIZ etmiştir sonuçta. Hak ve hukukla aldığı İktidarı da işte böyle, tüyleri dökülmüş kuşa benzeyen bir monarşiye dönüştürecek ve rezil olup bitecektir elbette sonunda. Zira çağ dışında kalmış olanlarla bile bizatihen ittifak içinde olan; ama buna rağmen, siyasi ittifak olmaz diyen Erdoğan, doğru söylüyor. Çünkü ana muhalefetin kendisiyle bir ittifak yapmayacağını çok iyi anlayabiliyor. Ve bize de o zaman; zorunlu olarak kaçmak zorunda kalacak olana, medeni olduğumuz için, yine de ‘güle güle’ demek düşecektir dostlar! Zira nasıl olsa evrimin, her şeyin birlikteliği olan evreni de eytişimsel evirdiğini, dolayısıyla da var olan hiçbir şeyin yok olmayacağını; ama olduğu gibi de kalamayacağını hep biliyoruz prensipte.

 

            22 milyarlık kamu taşınmazı satan AKP, anlaşılan iktidarının her yılında milli hazineden bir milyarlık programlı satış yapmış. İyi de bu satışların toplamından, acaba kaç lirasını, her fırsatta büyüme masalını anlattığı yurt kalkınmasına, en başında da eğitim, sağlık ve emeklilik olan kamu hizmetlerine harcamıştır. İşte bu nedenle, tek adamlı AKP iktidarının her saniyesini bile bilinçli olarak uzatmak, bu millete büyük bir ihanet ve asla affedilemez büyük bir günah olacaktır. Çünkü bu gidişat, ülkemizi yakında sömürgeleştirecektir. Oysa Türk Milletinin asla bağımlı kalamayacağını ise, bu Dünyanın bütün insan kulları çok iyi bilir. Ayrıca hak asla yerde kalmaz ve hep sahibini bulur, şayet kalırsa, yaşama inanç da biter. Ve işte o zaman, evren ve diyalektiği de yok sayılmıştır artık.

 

            Şimşek en azından bir ekonomisttir ve şüphesiz ki salt, ben ekonomistim diyenlerden çok daha fazla da ne yaptığını biliyordur. Ayrıca inanıyorum ki, AKP belasından Türkiye kurtulmadan, tek adamın hazine bohçası haline gelmiş bir milli Merkez Bankasıyla, hiçbir ekonominin millileştirilemez ve bağımsızlaştırılamaz olduğunu da çok iyi biliyordur, ne var ki bunu itiraf edemiyor. Bana göre en büyük hatası da budur. Lakin Şimşek’in de tek umudu belki, eylemsel boyutta, aksiyoner bir Lideri olan CHP ile yeni bir başlangıç yakalayabilmektir. İşte aklı normal çalışan, kendine profesyonel ekonomist diyebilen, hem de bunu belgeleyen, ikbal sahibi, onurlu bir insan aklının tek çıkış yolu da budur. Tabi birde kendisini işvereninin (yerli veya yabancı) kölesi hissedip, tarafından yok edilmeyi veya düşük değeriyle başkalarına satılmayı istemiyorsa!

 

            İşin özüne gelirsek, yapay arttırılan ücretlerle adam kandırmayı, lafazanlık yapmayı bırakıp, ne yapılırsa, hangi tedbirler alınırsa ve bunlarda uygulanırsa, seçimler öncesinin ilk tedbirleri olarak ve her şey kalıcı olarak düzelinceye kadar vatandaş enflasyonla yaşar hale gelebilir, aksiyonunu acilen uygulamak gerekir. Çünkü ancak bu yaklaşım ve uygulama, siyasi bir erdemin varlığına işaret edebilir. Bu da Erdoğan paradoksuna bazı rötuşlar sağlayabilir. Yalnız o kadar işte, zira bütün birikmiş hesaplar, öyle veya böyle tamamen ödenmek zorundadır. Bu arada Sinan Ateş davası daha başlamadan, Bahçeli yatağa düşecek hale geldi. Ne oldu acaba, canını çok yakacak ve cumhur ittifakını bile bitirecek olan siyasi ve de adli sonuçların şimdi mi farkına vardı? Ayrıca bu davanın fos çıkacağından adım gibi emindim. Çünkü sanık denen heriflere azami baskı yapılarak ifade değiştirtecekleri ve koca Sinan Ateş davasının neredeyse bir alacak/verecek meselesi yapılarak, asıl siyasi suçluların gizleneceğinden çok emindim. 

 

            İştiyakla beklenen milli maçta, 39, 41 yaşındaki ağabeyleri, bazılarına göre de babalarının akranlarına bile bu kadar kolay yenilen gençlerimizin, aslında yine de tek eksiklerinin, hocalığını tartışmadığımız; ama kendilerinden olmayan bir antrenörle milli ruhlarını da kaybetmiş olmalarıydı. Bu durumsa, salt yabancı yatırımcıdan gelişme uman veya umacak olan, onursuz; ama geçici menfaatlerin arayışı içindeki bir gençliği de uyarıcı olur muhtemelen. Çünkü bilinen gerçeklerden biri de onurun, tamamen bireysel ve ‘ben’ olan insan varlığın, ayrılamaz bir bütünseli olduğudur. Bunun karşıtı ise bugüne kadar ortaya konulamamıştır. Sözün özü; yani onursuz insana, insan da denilemez. Ve milliyeti olmayanın sadece onuru değil aynı bağlamda kimliği de yoktur. En fazla da dünya vatandaşı olabilir o artık.

 

            Bu ise şahsen bana, top oynadığım ve sonrasında iş çevrelerimin en prodüktif eleman olarak belgelendirdikleri benim; Almanya da serbest ticaret müsaadesiyle çalıştırdığı bir butiği olan eşimin, büyüğü Liseye başlayan, küçüğü ise ilk okulda okuyan Almanya doğumlu iki kızımın, yasal hakları nedeniyle de hiç emansipasyon sorunu da yaşamadığımız Almanya’daki, çalışma hayatımda, Devlet istihbaratında bile bilişim profesyoneli bir uzman memur olabilmem  için, Almanya yasalarına göre vatandaş da yapılmak istendiğim yıllarda bile asla yetmedi ve hele de rahmetli babamdan aldığım Kuvayı milli ahde vefama asla yetmezdi de esasında.

 

            Hele, artık reşit olduğu için, kendi kararını kendisinin vermesi sorumluluğunu da taşımam nedeniyle, Almanya’da arzu ettiği branşı okumasını istediğim kızımın, ‘babacığım siz bizim için dönüş yaptınız. Ben şayet kendim için Almanya’ya gidersem size ihanet etmiş olurum’ demesi, aslında bizi tarifsiz mutlu etmişti. Ege Üniversitesinin, İngiliz Filolojisinin de mansiyonla mezunu oldu. Almanya da çok iyi bakılacağına emin olduğumuz, çevresinde iyi tanınan, yüksek mimar bir Dayısı ve Alman yengesi de vardı. Ki bazı vatandaşlarımızın çocuklarına bile gönüllü ve karşılıksız yardım eden ve çocuğu da olmayan dayısı, kendisinin bütün okul işlerini de çok kolay halledebilirdi. Bugün emekli de olarak, tek kızından olan torunun anneanneliğinin keyfini de yaşıyor. İki kız annesi de olan küçük kızım ise 9 Eylül üniversitesinin Otel idaresi bölümünü bitirerek, halen de eski bir İngiliz işletmesinin Türkiye idari işler Müdiresi olarak aktif çalışma hayatına devam ediyor. Ve kiraladığı emeğinin karşılığını, prodüktif olduğu için de fazlasıyla hak ediyor.

 

            Eşleriyle de iyi anlaşan ve sevilen kızlarım, bazen ortak anıları için aradıkları Almanya’da çalışmayı, bugünkü ekonomik bozukluğa rağmen hiç düşünmediler bile. Bense bunları hayat romanı yazmak için değil; ama belki de sevgili gençlerimize biraz örnek olur diye yazıyorum. Eşimle birlikte geriye doğru baktığımızda, insani sorumluluklarının ve yaşam yükünün bilincine varmış insanlar olarak, aslında mutlu olmamız gerektiğini ve bunu da hak ettiğimizi şimdi daha iyi anlıyoruz. Ve de geleceğimizi yapacak olan bütün gençlerimize torunlarımıza; darısı başınıza olsun diyoruz.

 

            Şayet sizin için de durum, yorum böyleyse ve benim gibi düşünüyorsanız, sizde yolunuzu sakın kaybetmeyin gençler. Bazı büyükler de vardır, ki onlar kurtarılamayanlardır artık. Yalnız, bazıları da yakın çevrenizde olanların, hazin ya da trajikomik varlığı, sizlerede de iyi örnek olabilir. Tabi ibret alabilmeniz kaydıyla! Kendi sahasında Almanya’ya kök söktüren İsviçre takımının başında Murat Yakın adlı bir Türk antrenör vardı mesela, bizimkinin başındaysa bir İtalyan, anlayın artık. Çekya maçında, beklediğim Cenk’in, hele de Çekya düğümünü sökerek attığı son dakika golüne rağmen, bu nedenle fazla sevinemedim. Ve aynı anlamda, değişiklik yapalım derken, yuvarlak konuşmalarla, topu başkalarına atarak ondan kurtulmayı değil, paylaşılacak en doğru zamana kadar ve yaratıcılıkla, Cenk gibi kendimizin kullanmak zorunda olduğunu da unutmamalı ve bunu da asla hafife almamalıyız. Ki bu husus hem milli futbolun hem de siyasetin önünü açacaktır. Hadi varmısınız?

 

            Aynı nedenle de Türk milli takımının, artık her karşılaşmada top performans sergileyen ve Dünya kupasına her zaman aday gösterilecek ekiplerden birisi olmasını istiyorum. Bunun da yaklaşık 170 yıldan fazla top koşturan bir ülke futbolunun müktesep hakkı olduğunu düşünüyorum. Herhalde bundan sonra dışarıdan, futbolcudan önce milli antrenör ithal etmek daha akıllıca olacaktır. Ki çocuklarımız belki yine mağlup olabilirler; ama en azından ruhlarını ve kimliklerini kaybetmeden mücadele edebilsinler hiç olmazsa…

 

                                                                                   

1.07.2024

Serendip Altındal


Rogg & Nok Sanal Hafıza Bölümü Haber Servisi:
E-Posta ile gönderilen veya direk Web sitesine yayınlanması için gönderilen yazıların fotoğraf gibi tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının;
MADDE 25: "Düşünce ve Kanaat Hürriyeti";
MADDE 26: "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti"
kapsamında Web sitemizde yapılmıştır.
Kişisel veya kurumsal Demokratik düşünce ve kanaatlerimiz engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle
"Yazar olan biz Hakkımızdaki veya kullanıcıların kullandıkları web sitesindeki yayınlanan haberler dolayısı ile olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi",
TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında, her türlü yasal haklarımız saklı kalmak üzere, peşinen reddederiz…

OKUYUCU YORUMLARI

UYARI:Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.(Yorum Yapanın Taahütü)Yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
Ad Soyad
E-Posta
Yorum
Foto GaleriTÜMÜ
Copyright ©2010 - Tüm hakları saklıdır.
PHP Haber Sitesi Türkiye Tasarım
Rogg&Nok Haber- Tüm Hakları Saklıdır. İzinsiz Ve kaynak gösterilmeden Alıntı Yapılamaz. Yayınlanan Tüm Haber Ve Açıklamalar İlk Kaynaktan Ulaştırılan Açıklamalardır. Sitemiz Bu Açıklamalara Ekleme Veya Müdahelede Bulunmadan Yayınlar. Yorum,Makale, Sizden Gelenler Bölümündeki Yazılardan Yazanlar Sorumludur. Harici Bilgiler Ayrı Bir Sayfada Açılır. Rogg&Nok Haber Bu Linkler Ve İçeriklerinden Sorumlu Değildir.Her Türlü Haber Ve İletişim İçin roggnok@gmail.com Adresini kullanabilirsiniz. Sitemizden Daha İyi Yararlanabilmek için Gizlilik İlekeleri Ve Yayın Prensiplerimzi Okuyunuz. Ekonomik Veriler Bilgilendirme Amaclidir.Kullanimindan Dogacak Sorunlardan Sitemiz Sorumlu Degildir.