1.08.2025
Sürecin istendiği gibi bitmesi için DEM Partililerin acele etmesinin, arkalarındaki PKK taifesi baskısıyla olduğu, şüphesiz hemen anlaşılıyor. Yalnız arada bu kadar üstü kapalı soru olup cevapların olmadığı bir ortamda, hele de arkada heyula gibi bekleyen farklı amblemli ve silah bırakmayan emperyalist güdümlü PKK sürüsü duruyorken, sürecin istenildiği gibi ve çabuk bitebileceğinin, kendisi aslında soru olmaktadır.
Çünkü Lozan’dan bu yana irdelenen Kürt meselesinin, Cumhuriyetimizin kimliği içinde Lozan güvencesindeki Türkiye vatandaşlarının tamamı; tıpkı İngilizlerin İngiliz, Fransızların Fransız, Almanların Alman vs, hatta kampüs Devleti USA’lıların bile kendilerine Amerikalı dedikleri gibi, Türkiyeliler de Türk oldukları halde, neden acaba sorun yaratıyor? Yoksa TÜRK kavramı, sizi hala bu kadar mı korkutuyor?
Halbuki Atatürk’ün ‘yurtta barış cihanda barış’ güvenceli Türkiye Cumhuriyeti vatandaş kimliğine, henüz sahip olmayan yeni Kürtlerin daha fazla ihtiyacı vardır. İşte bu sorunun cevabını, önce de Türkiye Cumhuriyeti Türklerini ikna etmek üzere, bu Kürtler vermelidir. Çünkü emperyalist beslemesi silahlı Kürtler, barışın geleceğine güvence vermiyor. Demek ki bu konu henüz çözüm bekliyor.
Salt bu sorun değil; ama sosyokültürel aşamamız için de önce, 23 yıl Türkiye Cumhuriyeti’ni kandırıp, süreç boyunca ilk çağlardaki ümmetleri temsil eden AKP tek adam iktidarından kurtulmamız, artık zihinlere milli bir manifesto olmuştur. Bir ülkede salt rant varsa, bol miktarda rantçı da vardır. Öyleyse soru şudur. Acaba salt rantla tarihte hangi ülke, evrensel ve kalıcı bir Devlet kurabilmiştir. Ne ki Atatürk dönemindeki rantsız ilk Cumhuriyet yıllarını, mükemmeliyetçi tarih de nasıl olsa unutmuyor.
Oysa mevcut Hükümetin maalesef kişisel ranttan başka da bir Devlet projesi yoktur. İşte bu durum ele alındığında, şayet ülkemiz bir dönem daha bu rejimle yönetilirse, çıkacak kargaşada bilin ki, ülkemiz Lübnan’a vs. bile rahmet okutacak hale gelecektir. Çünkü Adaletin böylesine dejenere edildiği bir Devlet, kabile Devleti bile olamaz. O halde emperyalistin yeni dünya Devlet düzenini, kendisine bırakıp, Atatürkçü ve Lozan güvenlikli, laik Türkiye Cumhuriyetimizin Anayasasını da parlatıp yastığımızın altına koyarak, aklımızı başımıza toplayalım. Ki milli varlığımız gibi, kimlik varlığımızdan da olmayalım.
İktidara; ‘halkı sokağa çağırdılar, bir anda ortadan kaybolup yine yarı yolda bıraktılar’. Diyerek yolsuzluğu yorumlayan İmamoğlu’nun, ne kadar haklı olduğunu anlamak için, 23 yılda verilen ve tutulmayan sözleri anımsayın yeter.
Çünkü milli varlığımızı yeniden oluşturmak, sadece milli kimlik varlığımızın eliyle mümkün olabilir. Bu ise artık sözün bittiği noktadır. O halde Özel’in ifadesiyle, buyurun baba evimize, Türklerin Türkiye’si bütün gönül dostlarımızı kucaklamaya, her zaman olduğu gibi hazırdır. Yalnız Türkiye’miz seçimlere kadar, enternasyonal müdahaleye muhtaç kaotik bir evreye getirilirse ve biz de buna seyirci kalırsak, hiç unutmayalım ki BOP Projesine son noktayı da kendi elimizle koymuş oluruz.
Çok uluslu bazı ilaç Şirketleri; Okyanuslarda ve insan yaşamayan adalarda, Pandemi mikropları üreterek, gözlerine kestirdikleri dış ülkelerde Pandemi yaratıyor ve o ülkelere ilaç bombardımanıyla saldırarak, ölmemek için bu ilaçlara muhtaç olmak zorunda kalanlardan milyarlarca Doları yasal yolla çalıyorlar. Anlaşıldığı gibi bu da uluslararası silah kaçakçılığı soygununun paralelinde, diğer bir ilaç soygunu oluyor. Bakın, biz hala birkaç marjinal karateli vasıfsız hırsızla uğraşıyorken, herifler koca Dünya ülkelerini nasıl soyuyorlar. Ki bu evrensel vurgunla, biz de vuruluyoruz fazlasıyla.
Dünyanın merkezinde ışıldayan baba evimizi, lütfen içine yakışmayanlardan koruyalım. Vaktiyle Fizan yakınlarında, adı beyinsizler ülkesi ve başlarında da üst beyinsiz Kralları olan bir ülke varmış, acaba bu ülke ne kadar yaşayabilmiştir? Şakaya almayalım; ama, bu ülkeye döner halimiz. Ve bir şeyi daha hiç unutmayalım. Ki, bugün her safhada yaşadığımız büyük harabiyet, yarının yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni onarmak için, çok büyük bir eğitimsel kazanç ve yeşeren güzel günlerin enerji kaynağı olacaktır.
Bu İktidarın Türkiye’ye verdiği zarar, inanın iki Dünya savaşına iştirak etmiş ülkelerin gördüğü zarardan daha fazladır. Yalnız zamanı sıfırlayacak ve yeni Dünyayı Siyonist emperyalist asalaklardan kurtaracak olan üçüncü Dünya Savaşının, yeni bir Milat yaratacağını da yadsımamalıyız. İyi ki biz büyük başarı göstererek, iki savaşa da iştirak etmedik.
Düşünün, ya bir de etseydik. Yani bir iştirak eden ülkelerin kalkınmış günceline bakın, bir de bizimkine ve ondan sonra da karar verin lütfen. Ne var ki, arife tarif gerekmez. Bunu da aklımızın bir köşesinde hep muhafaza edelim. Çünkü Özgür Özel, karakterine çok yakışan ismiyle, özgürlük yolunda emin adımlarla ilerlerken, Erdoğan ve emperyalist, müstevli yandaşları cephesinde yeni bir şey yok, bildiğiniz gibiler...
Serendip Altındal