2025-2026 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI
Sürekli depremlerin, tsunamilerin yaşandığı oynak bir zeminde yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başladık. Dünyada sahip olduğumuz en değerli varlıklarımız olan çocuklarımız, önümüzdeki yılın haziran başına kadar sürecek okullu hayata yeniden merhaba dediler.
Yarınlarımızı emanet edeceğimiz yaklaşık 20 bin evladımız yeni öğretim yılı ile birlikte sevinci, heyecanı, telaşı ve hüznü aynı zaman diliminde yaşıyor. Bir yanda yeniden okullarına ve öğretmenlerine kavuşmanın sevinci diğer yanda düzenli ve kontrollü yeni bir döneme başlamanın, oyundan ve tatilden uzak kalmanın burukluğu…
Ya anne ve babalar; onlar için yeni bir öğretim yılı, yeni masraf demek; kılık kıyafet demek, harçlık demek, beslenme, servis demek, defter, araç gereç demek… Her ne kadar 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanunun amir hükümleri ilk ve ortaöğretimin her Türk çocuğu için parasız olduğunu hükme bağlamışsa da devlet, pamuk eller kadar nasırlı elleri de cebe havale etmede hiç de tereddüt etmiyor. Gerçi 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanununda sadece ilköğretim ve ortaöğretimin parasız olduğunu söylenmiyor. Devlet, çıkardığı bu kanunla Türk gençlerinin ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirmeyi onları hayata hazırlamayı, birer meslek sahibi yapmayı da taahhüt ediyor da hani o devlet?
Eğitimciler olarak hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Uygulanan bu eğitim sistemi hatalıdır, yanlışlarla doludur. Bu eğitim sistemi çağdışıdır. Bu eğitim sisteminin akılla mantıkla, izanla, hakla hukukla ilgisi yoktur. Bu eğitim sistemi ile yavrularımız heba ediliyor, yarınlarımız karartılıyor.
Bir sistem düşünün ki yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz yavruları sekiz yıl ilk ve ortaokulda dört yıl da genel eğitim veren liselerde okutuyor. 12 yılın sonunda 3 saat 15 dakikalık bir sınava tabii tutuyor. Sonra da-şimdilik- her yirmi gençten sadece ikisine evet sadece ikisine ileri derecede okuma imkânı tanıyor, geriye kalan 18 genimize “buyur sokağa”, diyor. Hani diyeceksiniz sınav sonucu okumasına imkân tanınan o %2’lik gencin sonu ne oluyor? Önce KPSS’ye tabii tutuluyor, yazılı da başarılı olursa sıra bizden mi yoksa değil mi faslı başlıyor. Bu saçmalık nereye kadar bu böyle devam edecek; anlayan beri gelsin anlatsın da biz de anlayalım. 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanununun amir hükümlerine rağmen sokakları zekâ, ilgi, istidat ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmeyen gençlerle doldurmakla nereye varılacağı hiç mi hiç hesap edilmiyor? Ara eleman yetiştiren meslek okullarını teşvik etmek yerine onların önlerine engeller koyanlar ya da kapatanlar, meslek okulu diye İmam hatip okullarından başka bir şey düşünemeyen okuma özürlüler, bu ülkenin çocuklarının % 75’ini genel eğitime yönlendirerek ne yapmak istiyorlar? Söyledik, yine söylüyoruz: Türk Milli eğitim sisteminin köklü reformlara ivedilikle ve şiddetle ihtiyacı var. Devlet ve onun ilgili kurumları günümüz dünyasına ve ülke gerçeklerine cevap verebilecek yeni bir eğitim politikası geliştirmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki eğitimin faturası çok ağırdır ihmale, savsaklamaya gelmez. Eğitim, öyle bir silahtır ki iyi kullanılmazsa ülkenin varlığına yönelir. Belki bu söylenenlerin abartılı bulanlar olacaktır; ama tarih, bu gerçeği göremeyen milletlerin mezar taşları ile doludur.
İki binli yılların ilk çeyreğini ardımızda bıraktığımız yeni eğitim öğretim yılında eğitim ve öğretim yelpazesi iyice daraltılmış bu ezberci sistemle çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği nereye sürüklemektedir? Çare yok mu? Var elbette! Öncelikle kafalarımızı örümcek ağlarından kurtarmak olmalıdır. Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinin eğitim sistemleri incelemeli ve onların bugün ulaştıkları noktada uyguladıkları eğitim politikaları iyi tespit edilmeli. Milli Eğitimimiz öncelikle siyasetin ve ekonominin getirim aracı olmaktan kurtarılmalı sonra da eğitimimizin milli vasfını esas alınarak Türkiye’sinin hangi nitelikte ve hangi meslek dallarında hangi tip insanlara ihtiyacı olduğunun tespiti ve planlaması yapılmalıdır. Yapılacak bu planlama çerçevesinde eğitim yelpazesini iyice açılarak seçenekler çoğaltılmalı çocuklarımızın zekâ, ilgi ve yetenekleri eğitimin ilk basamaklarında tespit edilmeli. Bu tespitlere paralel yönlendirmelerle ilk ve ortaöğretim kurumlarımız yeniden düzenlemelidir.
İnşallah diyorum, cemaatlerin istediği değil aklıselimin, hurafelerin değil bilimin ışığı altında birileri çıkar da faturası çok ağır olacak bu gidişe dur der; der de geleceğimizi kucaklayacak çocuklarımızın gelecekleri karartılmaz.
Bu duygu ve temennilerle 2025-2026 Eğitim-Öğretim yılının ülkemize, çocuklarımıza öğretmenlerimize, okul ve kurum yöneticilerimize, sıkıntılarını bildiğimiz öğrenci velilerimize sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum.
Hadi Önal/08 Eylül 2025/ Elazığ