ÇİFTE ANLAYIŞ
Ben, kadınların ülkemizde hür iradeleri ile yaşaması gerekir diye yazı kaleme almaktan bıktım, ama katiller kadınları, kendi hukuk anlayışına uymadıklarından öldürmekten bıkmadılar. Bakınız ana yasamızda kadınlar için ayrı, erkekler için ayrı kanun bulunmamakta. Hani şu suçu işlerse kadın şu kadar ceza alır , aynı suçu erkekler işlerse başka bir ceza uygulanır, diye bir hüküm, yasalarımızda bulunmamakta.
Son 20 senede hukuk ve adalet ciddi yara aldığını düşünmekteyim. ‘Hak’ ise zaten esamisi okunmayan bir mefhum olduğuna da inanmaktayım. Benim hakkım, birey olarak ‘Anayasa’ mızda kaleme alınmış olsa da, bu hakkı aramanıza o kadar çok engel bulunmakta ki, Demokrasi ve insan haklarına saygılı bir çok ülkede, konuyu dile getirdiğimiz zaman , inanmamaktalar . Her ülkede değişik bir Demokrasi anlayışının gelişmesi kabul edilebilir bir kavram değildir. Demokrasi anlayışı birdir ve kişiye göre değişmez.
Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüyenler, ADALET diye bayrak açtılar. 450 kilometreyi Boşuna yürümediler bu insanlar . Adaletin tarafsız uygulanması için yürüdüler. Mevcut uyumsuz hukuk düzeni, sadece kadınların cinayete kurban gitmesi konusunu içermemekte. Gazetelerde okuyorsunuz, kadın cinayeti işleyen bir emniyet görevlisi , serbest bırakılmakta. Öte yandan suçu ve delili olmayan ve iddianamesi bulunmayan bir insan, sabıkalı bir insanının iftirası ile 245 gün tutuklu kalmakta. İşte ADALET’in sükût ettiği yerdeyiz.
Hani ekranlara çıkıp ‘ Türkiye Bir Hukuk Devletidir’ demekle ülke, hukuk devleti olmayacağını artık ilk okullarda bulunan çocuklar bile bilmekteler. Adaletin çarkı her insana eşit çalışmadığı için , kimileri ‘ Delilleri Karartıp Kaçma Şüphesi ‘ olmadığından serbest bırakılmakta , ancak sınırlarımız kevgire döndüğünden , suçlu elini kolunu sallayıp bir başka ülkeye gitmekte sakınca görmemekte. Bu durum, gazeteciler tarafından, Cumhurun yardımcısına sorulduğunda ‘ Kaçmış mı ? Olsun, yakalayıp geri getirtiriz ‘ diye ifade vermekte . Suçlunun kaçmış olduğunu gazetecilerden öğrenmesi sizce abes değil mi ? Sonra çıkıp ‘ Ülkemiz Hukuk Devletidir ‘ demekle, ne kast edilmekte , anlamakta güçlük çekmekteyiz.
11Mayıs 2011 tarihinde imzalanan ve ilk imzayı Türkiye’nin koyduğu İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011 tarihinde parlamentosunda onaylayan ilk ülke idi. 14 Mart 2012 tarihinde de Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletilmişti. Böylece İstanbul Sözleşmesini, ülke olarak KADINLARIN birey olduğunu kabul ettiğimizin bir resmi belgesi idi. Sözleşmeyi sonuna kadar okuyun , bu sözleşme ile kadınları , kız çocukları ve LGBTİ ları toplumsal cinsiyet temelli şiddete ve ayrımcılığa karşı koruyan , kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele edilmesi konularında, önemli yol haritalarını ve gerekli yasal düzenlemeleri içeren bir belgeydi. Bu sözleşmeden kim ve neden rahatsız olur hiç düşündünüz mü ?
Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan , 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan , kadına yönelik şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve Devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen, uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Bakın bu sözleşme , Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve taraf olan devletleri hukuken bağlar. Sözleşmenin beş temel ilkesi vardır:
- Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi,
- Şiddet mağdurlarının mutlak korunması ,
- Suçların kovuşturulması ,
- Suçluların cezalandırılması,
- Kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül , eş güdümlü ve etkili işbirliği
içeren politikaların hayata geçirilmesi .
Bu beş maddeyi okuyun. Ana hatları bu olan, böyle bir uluslararası sözleşmeye kim HAYIR diyebilir. Bakın şunu artık, kabul etmemiz gerekir, kadınların birey olduğunu kabul etmeyen, onları aşağılayıcı bir baskıyla giyimlerini, hür düşüncelerini, yaşamak haklarının hiçe sayan bir zihniyetin, bir cemaatin , bir tarikatın bu sözleşmeye karşı çıkacağı, bir gerçekti.
Gelin size bir acı gerçeği söyleyeyim: Türkiye de erkekler tarafından öldürülen kadın cinayeti sadece 2025 yılı ilk 9 ayda :
- 290 kadın cinayeti.
Sadece 2025 Eylül ayı içinde 30 günde 27 kadın cinayeti işlenmiş.
Hani çocukları koruyamayan bir yönetim, kadınları mı koruyacak ? diyebilirsiniz. Ülkemde, hangi konuyu, ciddiye alıp , sizce gereğince yönetebiliyoruz ? Cevabınızı haykırarak söylediğinize inanmaktayım. Hani Amerika’da yayınlanan Washington Examiner gazetesinde Micheal Rubin yazdığı yazıda ‘Turkey’s collapse and partition appears inevitable’ demekte. Bu konuyu kime ve neye dayanarak yazdığını hala düşünmekteyim. Bırakın ‘Türkiye Bir Hukuk Devletidir’ diye iddia etmeyi , dünyanın hiçbir Demokratik ülkesinde, Bir Bakan ekrana çıkıp ‘ Ülkemiz Hukuk Devletidir’ demez , eğer söylerse, bunu ifade etmek konusunda kendinizi neden mecbur hissetmektesiniz, diye sormazlar mı adama, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer