CUMHURİYETE KAFA TUTAN ‘O KAFA’
İslam'ın ilk emri nedir? “Oku!” Okumak için ne gerekli? Kitap… Kitabı çoğaltma, yaygınlaştırma aracı nedir? Matbaa... Peki, İslam ülkesi Osmanlı'ya matbaa ne zaman geldi? Kullanılmaya başlanmasından tam 227 yıl sonra, 16 Aralık 1727’de. Okumamak için 227 yıl kim direndi? İlk emri "oku” olan bir dinin mensubuymuş gibi görünen ülkenin sözde din adamları… Niçin direndi? İtibarları, çıkarları, çıkınları için. Öyle ya halk okur öğrenirse kendilerinin itibarları sarsılacaktı. Öyleyse yapıştır matbaaya 'gâvur icadı', damgasını… Yalnızca matbaaya mı karşı çıkıldı? Açın okuyun Osmanlı tarihini, gerileyişin, yıkılışın her kademsinde ‘o kafayı’ bulursunuz. 1730 Patrona Halil İsyanı, 1807 Kabakçı Mustafa İsyanı, Özellikle II. Mahmut dönemi Yeniçeri isyanları, Celali isyanları, 31 Mart Vakası… Temelinde; bilime, yeniliğe ve yenileşmeye karşı olan ‘o kafa’; “aman din elden gidiyor!”, diyerek İslam'ı gelişmeye, yenileşmeye, kalkınmaya engelmiş gibi görmüş ve göstermeye çalışmıştır. Oysa İslam; aklı, bilimi, istişareyi ve adaleti emreder.
Osmanlıya musallat olan, koca imparatorluğu ilimden, fenden uzaklaştıran; ilerlemesine, kalkınmasına engel olan, ülke imkânlarını yabancılara altın tepsi içerisinde sunan, Osmanlıyı borçlandırarak batıran; yıkılmasına sebep olan, İslam'ı işlerine geldiği gibi kullanan 'o kafa' hiç değişmedi. Genç Türkiye Cumhuriyetine de musallat oldu. ‘O kafa’, yeni kurulan Cumhuriyete de Şeyh Sait isyanıyla saldırdı. Sonuçta misak-ı milli sınırları içerisindeki Kerkük ve Musul’u kaybettirdi.
Osmanlı bir hanedanlıktı. Babadan oğula geçen mutlakıyet yönetimiydi. Son zamanlarda meşrutiyetle bu düzeni değiştirme gayretleri olmuşsa da başarılı olunamamıştı. Dışta düşmanları içte vurguladığımız ‘o kafanın’ ardı arkası kesilmeyen saldırıları sonucu koca imparatorluk yıkılıp gitti. Türk milleti, bütün olumsuzluklara, yokluklara, yoksulluklara rağmen içerisindeki hürriyet ve bağımsızlık ateşi ile birlikte bağrından çıkardığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeni bir devletin temellerini attı. Kolay olmadı elbet yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devleti kurmak… Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, bir yandan yurdumuzu işgal eden güçlerle diğer yandan onlara karşı verilen savaşın başarısız olmasını isteyen ‘o kafa’nın ürünü Anzavur ve yandaşlarıyla savaştı. Sonuçta vatan ve millet sevgisi azim, cesaretle bütünleşti ve temeli insan onuruna en uygun yönetim biçimi olan Türkiye Cumhuriyeti, kuruldu.
Cumhuriyet; temelini Türk kültürü ve Türk kahramanlığından alan; insan onurunu, kadın/erkek eşitliğine, yenileşme ve gelişmeye açık; hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu tescilleştiren imtiyazsız sınıfsız bir yönetimin adıdır. Halk serbest seçimlerle kendisini yönetenleri seçer, seçtiklerinin oluşturduğu büyük millet meclisi tarafından da yönetilir. Yönetim, yaptığı harcamaların kuruşuna varıncaya kadar devletin asli unsuru olan TBMM’sine dolayısı ile halka hesap vermek zorunda ve mecburiyetindedir.
Elbette Osmanlı da bizimdi. Kimsenin Osmanlıyı kötülemeye hakkı yoktur. Başarıları, eksiklikleri, hataları ile ömrünü tamamladı. Türkiye Cumhuriyeti bugün 102 yaşında. Yeni devletimiz bugün hür, bağımsız, güçlü bir biçimde varlığını sürdürüyorsa bunu, onu kuranlara borçludur. Ancak Osmanlıyı zayıflatan, yıpratan, yok olmasına sebep olan 'o kafa' görüldüğü gibi yine iş başında… Son zamanlarda gemi iyice azıya alan 'o kafa' varlığını borçlu olduğu Cumhuriyete ve o yönetim şeklini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına karşı dozajı giderek artan bir çirkinlikle saldırıyor.
Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı girişilen bu alçakça ve ahmakça saldırılar, elbette uygarlık ve insanlık yolunda en büyük yenileşme hareketi olan Cumhuriyeti korumak ve yaşatmak isteyenleri yolundan alıkoyamayacaktır. Kula kulluğu hayal edenler, İslam'ı kendi çıkarları için eğip bükenler, 9167 şehit vererek kazandığımız İstiklal Savaşını yok farz edenler, Türkçeyi gelişmenin önünde engel görenler, halkı yoksullaştırarak köleleştirmek isteyenler şunu kafalarına iyice koysunlar ki bu milletin feraseti, Cumhuriyetin maddi kazanımlarını yok edilse dahi manevi kazanımlarından asla vazgeçmeyecek, taviz vermeyecektir. Bu millet, artık Cumhuriyetin fazilet olduğunu, kimsesizlerin kimsesi olduğunu artık damarlarında hissediyor.
Ne demişti Atatürk; “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.” Türkiye Cumhuriyeti devleti, onun asli unsuru Türk halkı, Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli Türk gençliği, 15 Temmuz 2016’da devletin kılcal damarlarına kadar sokulan/sokturulan bir meczubun yaptıklarını yaşadı. ‘O kafa’ yarın da başka meczuplarla ve başka yöntemlerle karşımıza çıkacaktır. O nedenle Türk milleti özellikle de Türk gençliği çok daha uyanık ve çok daha duyarlı olmak zorundadır.
Kuruluşunun 102.yıldönümünde 'Türk milletinin tabiat ve şiarına' en uygun yönetim biçimi olan Cumhuriyet yönetimini kuran ve armağan eden Atatürk ve Silah arkadaşlarını, şehit ve gazilerimizi bir defa daha minnet ve şükranla anıyorum.
29 EKİM ‘CUMHURİYET BAYRAMIMIZ’ KUTLU OLSUN!
Hadi Önal/28 Ekim 2025 Elazığ

















