Düşünmek Ve İş Yapmak Olgusunda; Başka Konu Başka Olgu İçin Fikir ve Düşünce Oluşumu Kalmayınca Ya Eskilere Bakılır Ya da Atatürk’e Sığınılır… işte bir kullanıcımızdan Gelen yorumsal Eleştiri…
Millî Uyanış:
1919 Ruhu ve Eşsiz Önderimiz Atatürk'le Kazanılmış Tam Bağımsızlık!
Bu yazı, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu zorlu çöküş şartları altında, milletin yeniden dirilişini ve bağımsızlık mücadelesini başlatmasını içerir.
Bu süreçte, I. Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkileri, vatanın işgali, direniş cemiyetlerinin kurulması, Kuvâ-yi Milliye hareketi ve Ulusal Egemenliğin Temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nin açılması gibi kritik dönüm noktaları yaşanmıştır.
I. Dünya Savaşı ve Çöküşün Nedenleri
Savaşın temelinde; sömürgecilik, ham madde yarışı ve pazar rekabeti gibi ekonomik nedenler; silahlanma yarışı ve Fransız İhtilali'nin yaydığı milliyetçilik akımı gibi siyasi nedenler bulunmaktadır. Almanya-Fransa arasındaki Alsas-Loren sorunu, Rusya'nın Panslavizm politikası ve Avusturya-Macaristan'ın Balkan politikaları ise özel nedenler olarak öne çıkar.
Savaşı başlatan olay, Avusturya-Macaristan veliahdının bir Sırplı öğrenci tarafından öldürülmesidir. Savaş öncesi gruplar; İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya, daha sonra İtalya) ve Merkez Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan) olarak ayrılmıştır.
Osmanlı Devleti'nin Savaşa Katılma Nedenleri:
Osmanlı, siyasi yalnızlıktan kurtulmak, kaybettiği yerleri geri almak ve ekonomik bağımsızlığın önündeki en büyük engel olan kapitülasyonları kaldırmak istemiştir. İttihat ve Terakki yönetimi, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı topraklarındaki gözünü görmezden gelerek, Almanya'nın savaşı kazanacağına olan inancıyla riskli bir kararla savaşa girmiştir.
Osmanlı, taarruz (Kafkas, Kanal), savunma (Çanakkale, Suriye-Filistin, Irak, Hicaz-Yemen) ve yardım cephelerinde (Galiçya, Makedonya, Romanya) mücadele etti. Çanakkale Cephesi'ndeki destansı direniş, savaşın süresini uzatmış, Rusya'ya yardım gitmesini engelleyerek Bolşevik İhtilali'nin zeminini hazırlamış ve en önemlisi Mustafa Kemal Paşa'yı ulusal bir kahraman olarak Anadolu halkının tanımasını sağlamıştır. Bu başarı, O'nun Kurtuluş Savaşı'nın kaçınılmaz lideri olma yolunda attığı ilk kritik adımdır.
İşgal Yıllarında Anadolu: Fiilî Teslimiyet (Mondros)
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, bir ateşkes belgesi olmaktan çok, Osmanlı Devleti'nin fiilen sona erdiğini gösteren bir teslimiyet belgesidir.
Antlaşmanın kritik maddeleri:
7. Madde: İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit eden herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecektir. (İşgallere hukuki kılıf sağlamıştır.)
24. Madde: Doğudaki altı vilayette karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri bu illeri işgal edebilecektir. (Doğu Anadolu'da Ermeni devletinin kurulmasına zemin hazırlamıştır.)
İtilaf Devletleri bu maddelere dayanarak Osmanlı topraklarını hızla işgale başlamıştır. (İngilizler Musul, Fransızlar Adana/Mersin, İtalyanlar Antalya/Konya, Yunanlar İzmir ve Doğu Trakya.)
Cemiyetler, Kuvâ-yi Milliye ve İstiklal Yolculuğu
Mondros sonrası işgallere karşı, halkın bilinçli tepkisiyle örgütlenmeler başladı.
Yararlı (Millî) Cemiyetler: Trakya Paşaeli, İzmir Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk gibi cemiyetler, bölgesel olarak kurularak pasif ve silahlı direnişi (Kuvâ-yi Milliye) desteklemiştir. Bu cemiyetler, Sivas Kongresi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilerek ulusal direniş tek bir çatı altında toplanmıştır.
Zararlı Cemiyetler: Sulh ve Selameti Osmaniye, Teali İslam, İngiliz Muhipleri gibi cemiyetler ise, mandacılık ve himayecilik gibi düşüncelerle vatanın tam bağımsızlığını hiçe saymıştır.
Ulusal İradenin Oluşumu (1919)
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak kurtuluş yolculuğunu başlattı. Samsun Raporu, Havza Genelgesi ile halkı bilinçlendirdikten sonra, Amasya Genelgesi (Haziran 1919) ile mücadelenin temelini attı:
“Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Osmanlı Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Bu ilke, millî mücadelenin hem gerekçesi hem de yöntemini belirlemiştir. Erzurum ve Sivas Kongreleri ise bu azim ve kararı kurumsallaştırmıştır.
Büyük Millet Meclisi'nin Açılması ve Geçersiz Bir Antlaşma: Sevr
İstanbul'un işgal edilmesi ve son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin dağıtılması üzerine, Mustafa Kemal Paşa ulusal iradeyi Ankara'ya taşıdı. 23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi (BMM) açılmıştır. BMM:
Kurucu ve Savaş Dönemi Meclisidir.
Güçler Birliği (Yasama, Yürütme ve Yargı) ilkesini benimsemiştir. (Savaşa karşı hızlı karar alıp uygulama zorunluluğu nedeniyle.)
Azınlıkların yer almadığı, tam bağımsızlığı hedefleyen bir Meclistir.
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920):
İtilaf Devletleri, San Remo Konferansı'nda belirledikleri ve Osmanlı'yı tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan Sevr Antlaşması'nı imzalattılar. Bu antlaşma, Türk milletini küçük bir Anadolu sahasına sıkıştıran, ekonomik bağımsızlığı tamamen yok eden ve Doğu'da iki yeni devlet kurmayı öngören bir ölüm fermanıdır.
Sevr, Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından onaylanmadığı için hukuken geçersiz bir anlaşmadır. Ancak Millî Mücadele'nin ana motivasyonu, bu emperyalist paylaşım belgesini yırtıp atarak, toprak bütünlüğünü ve siyasi, hukuki, mali tam bağımsızlığı kazanmaktı.
SONUÇ: Tam Bağımsızlık ve İrade Mirası
Türk milleti, ebedi başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, Amasya ruhuyla başlayan, cephelerde kazanılan eşsiz zaferlerle (İnönü, Sakarya, Büyük Taarruz) taçlandırılan Millî Mücadele sonrası Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile tam bağımsızlığını uluslararası alanda tescil ettirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmıştır.
Bu uyanış, tüm bağımlılık zincirlerinin kırılması ve ulusal egemenliğin koşulsuz olarak millete teslim edilmesi anlamına geliyordu.
Eleştirel Perspektif
Tıpkı 1919 öncesindeki hasta Osmanlı yönetiminde olduğu gibi; bugün, aradan geçen yıllar sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin din, iman, bayrak, ezan, yerli ve milli yalanlarıyla maskelenmiş çürümüş bir zihniyet yönetiminde, savaş cephelerinde kazanılan Tam Bağımsızlığın kaybolmasıyla karşı karşıya kalması bir tesadüf değil, bilinçli bir emperyalist işbirlikçi tercihidir.
1919'da kurtulduğumuz Kapitülasyonlar ruhunun ve yabancı devletlerin mali vesayetinin, günümüz yönetiminde farklı isimler altında hortlaması, Millî Mücadele’nin felsefesi olan “milletin azim ve kararı” ilkesine ihanettir.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen bu Millî Mücadele, Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece topraklarının değil, aynı zamanda laik, bilimsel ve bağımsız yönetim anlayışının temellerini oluşturmuştur.
Bu kazanımları korumak, bize düşen en büyük tarihsel sorumluluktur.
Ali Berham ŞAHBUDAK