19 Mart iktidar darbesinin hemen öncesiydi. Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığı kampanyası için Kastamonu’daydı. Mitinge ilişkin izlenimimiz, İmamoğlu’nun halkın bir tür “korkusavar”ı haline geldiğine yönelikti. Halk, İmamoğlu’nu; Saray’ın yaratmaya çalıştığı korku ortamına karşı bir dayanak olarak görüyordu. İmamoğlu da, bu durumu algılamış, mitinglerinde adaylığının Saray’ı zangır zangır titrettiğini ifade etmişti.
O günden bu güne yaklaşık 6 ay geçti ve demokrasi ile birlikte sandığın da Saray rejimi uğruna askıya alınması, otokratik düzenin tam anlamıyla ülkenin başına oturtulması aşamasına gelindi. Son engel, demokratik cumhuriyeti kurmuş olan CHP.
Uluslararası baskıdan çekinmeseler, CHP’yi toptan kapatacaklar. Kapatma yerine, partinin içindeki muhterisleri ve kötü niyetlileri kullanarak; CHP’nin 19 Mart’tan bu yana halkın ve gençliğin Saray’ın uygulamalarına karşı eylemli desteğiyle omuz verdiği partinin direngen kadrolarını bertaraf etmeyi yeğliyorlar. Amacı gerçekleştirmek için de, yakın geçmişte “yetmez, ama evet” çığlıkları arasında gerçekleştirilen anayasa değişikliğinin eseri olan bağımlılaştırılmış, siyasallaştırılmış yargıyı kullanıyorlar.
İstanbul İl Başkanlığı’nın kayyuma devri, İmamoğlu’nun gözaltına alındığı gün saygın bir hukukçunun bize söylediği sözün devamıdır:
“Pozitif hukuk geçerliliğini yitirdi, sivil darbe yaşıyoruz.”
Bugüne değin sivil darbenin dalgalarını CHP, halkla birlikte 50’yi aşkın ve milyonların katıldığı eylemlerle karşıladı. Toplumun direnci en yüksek noktada. İktidarın yaratmak istediği düzeni kabul etmediğini haykırıyor.
Öyleyse, bu örgütlülüğü gerçekleştiren CHP’yi güçsüz kılmak, içten karıştırmak gerek. Olup bitenin özeti budur.
Böylesi kötücül, anayasa ve hukuk dışı kurguya karşı, CHP, tarihsel kalıtı gereği baş kaldıracağını, direneceğini lideri Özgür Özel aracılığıyla açıklamış bulunuyor.
Eylemler sürecek, kuruluş yıl dönümü nedeniyle Ankara’da çok büyük bir eylem gerçekleştirilecek. İstanbul İl Başkanlığı’nın kayyuma devretmemek için gerekli önlemler alındı. Kayyum Gürsel Tekin, tedbirli olarak Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Bunun anlamı, kurul karar verinceye kadar, Gürsel Tekin’in partinin üyeliğinin askıya alınması, dolayısıyla kayyum olamaması demek.
Benzer bir uygulama, önümüzdeki günlerde partinin genel merkezine yine yargı eliyle yapılır mı? Gözünü karartmış bir iktidardan artık her şey beklenir. Çünkü, anketlere göre, seçim yapılırsa, Saray da, yakın ortağı MHP de dümdüz olacak. Açıkçası, iktidar ortakları, İmamoğlu’nun Kastamonu’da söylediği gibi koltuğu kaptırmaktan korkuyor, zangır zangır titriyorlar.
CHP, bir yandan direnişini sürdürürken, bir yandan da iktidarın MHP kanadına – eğer kırıntısı kalmışsa – demokratik düzen uyarılarında bulunuyor. Özgür Özel’in, Devlet Bahçeli’ye yaptığı “ittifak ortağı ile yürüyemeyecek noktaya gelirse, biz demokrasi yolunda herkesle yürürüz” çağrısı; Hikmet Çetin’in önceki gün Bahçeli’yi ziyareti bunun göstergeleri.
“Gürsel Tekin gibi, Kemal Kılıçdaroğlu da CHP Genel Başkanlığı’na kayyum atanır mı?” sorusuna gelince... AKP’lilerden gelen açıklamalara bakılırsa, iktidar istiyor. CHP birbirine düşsün, karışsın istiyor.
Peki, Kemal Kılıçdaroğlu atanırsa, Gürsel Tekin gibi disiplin kuruluna verilip kayyum olması engellenir mi?
İşte o olmuyor, genel merkez kayyuma geçtiği için Özgür Özel ve arkadaşlarının yetkisi kalmıyor.
CHP, üyeleri, seçmenleri ve tüm demokratik muhalefetin çok, ama çok zorlu bir süreçten geçtiği kesin. Artık; armudun sapı, üzümün çöpü ile zaman geçirmenin anlamı yok. Demokratik cumhuriyet ölüm kalım mücadelesi veriyor çünkü.
Kaynak : cumhuriyet.com