ROGG & NOK
“Lübnan Ne Yapmak İstiyor?”
Makalenin Mantıksal & Yapısal Özet ile
Analitik Yorumu
Prof. Dr. Ata ATUN’ Anlatımı Doğrultusunda;
Lübnan-GKRY Deniz Yetki Alanları Anlaşması ve Doğu Akdeniz Enerji Politikaları
Analitik, Yapısal ve Mantıksal Haber Özeti
Giriş: Makalenin Amacı ve Önemi
Bu makale, Lübnan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında gündeme gelen Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması'nın tarihsel arka planını, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) konuya yaklaşımını, Doğu Akdeniz enerji politikalarını ve bölgesel güç dengeleri üzerindeki olası etkilerini analitik ve tarafsız bir şekilde ele almaktadır. Makalenin amacı, bölgedeki güncel gelişmelerin mantıksal ve yapısal bir özetini sunmak; aynı zamanda olayların ardındaki dinamikleri bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmektir.
Lübnan-GKRY Deniz Yetki Alanları Anlaşmasının Tarihçesi
Lübnan hükümetinin 2007 yılında, dönemin başbakanı başkanlığında GKRY ile imzalamaya çalıştığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma, 18 yıl boyunca yürürlüğe girememiş ve rafa kaldırılmıştır. Anlaşmanın yürürlüğe girememe nedeni olarak Türkiye'nin bölgedeki etkili girişimleri, Lübnan ile olan ticari ilişkileri ve Türkiye'nin Lübnan'ın ekonomik ihtiyaçlarını büyük oranda karşılaması gösterilmektedir.
Ancak 7 Ekim 2023'te başlayan İsrail-Gazze savaşı ile birlikte, bölgede hiçbir Arap ülkesinin Filistin halkına doğrudan destek verememesi, İsrail’in Lübnan’a yönelik örtülü tehditleri ve GKRY ile işbirliği yapmaması halinde Güney Lübnan’a saldırı ihtimalinin gündeme getirilmesi, Lübnan'ın pozisyonunu değiştirmiştir.
Türkiye ve KKTC'nin Tutumu
Lübnan Cumhurbaşkanı'nın GKRY’ye davete olumlu yaklaşması ve Temmuz 2025’te GKRY Başkanı ile ikili görüşmeler yapması, ardından Lübnan Enerji Bakanı'nın 10 Kasım’da Kıbrıs’a resmi ziyaret planlaması, anlaşmanın hayata geçirilmesi yönünde atılmış somut adımlar olarak öne çıkmaktadır. Buna karşılık, Lübnan Bakanlar Kurulu'nun Türkiye ve KKTC’yi yok sayarak GKRY ile anlaşmayı onaylaması, bölgede yeni sorunların işareti olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye ve KKTC, söz konusu anlaşmaya kesin şekilde karşı çıkmakta; KKTC, 2014 ve 2018 yıllarında Birleşmiş Milletler’e resmi yazılar göndererek, Kıbrıs ve Lübnan arasındaki deniz sınırlandırmalarının geçersizliğini ilan etmiştir. Ayrıca KKTC, GKRY’nin 2011 ve 2020’de İsrail ve Lübnan ile yaptığı anlaşmalara tepki olarak, Ocak 2021’de “Sürekli Özet Kaydı” ilan ederek haklarını uluslararası kamuoyuna duyurmuştur.
Bölgesel Güç Dengeleri ve Enerji Politikaları
Doğu Akdeniz’de GKRY, kendini Kıbrıs adasının mutlak sahibi olarak nitelendirerek, İsrail ve Mısır ile ayrı ayrı deniz sınırlandırma anlaşmaları imzalamıştır. Bu yaklaşım, makalede trajikomik bir metafor olarak “kendini Kıbrıs adasının mutlak sahibi zannetmek” ifadesiyle ele alınmaktadır. Türkiye ve KKTC ise, bu üçlü anlaşmalara karşı çıkmakta ve Doğu Akdeniz’deki hak iddialarını kararlılıkla sürdürmektedir.
Bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı, uluslararası ilişkilerin ve güç dengelerinin temel belirleyicisi haline gelmiştir. Lübnan’ın GKRY ile anlaşmaya yönelmesi, enerji kaynaklarının kullanımı ve bölgesel işbirlikleri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülmektedir.
Anlaşmanın Olası Sonuçları ve Bölgesel Etkileri
Lübnan Parlamentosu’nun anlaşmayı onaylaması halinde, bölgesel deniz yetki alanlarının yeniden şekillenmesi ve enerji kaynaklarının paylaşımında GKRY, Lübnan ve İsrail’in ortak çıkarlarının korunması gibi konular gündeme gelecektir. Ancak, bu durumun Türkiye ve KKTC tarafından tanınmayacağı ve bölgede yeni diplomatik ve hukuki krizlerin tetiklenebileceği öngörülmektedir.
Özetle, Doğu Akdeniz’deki enerji politikaları, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve askeri güç dengelerinin de yeniden şekillenmesine neden olmaktadır. Lübnan’ın GKRY ile işbirliği, enerji paylaşımında yeni aktörlerin ön plana çıkmasına, Türkiye ve KKTC’nin ise bölgesel hak iddialarını daha kararlı bir şekilde savunmasına yol açacaktır.
Analitik Yorum: Bilimsel ve Tarafsız Değerlendirme
Makalede, GKRY’nin uluslararası hukuk çerçevesinde tek taraflı hareket ederek, Kıbrıs adasının tamamı üzerinde hak iddia etmesi bilimsel bir eleştiriye tabi tutulmakta; Türkiye ve KKTC’nin ise uluslararası hukuk ve BM nezdinde haklarını savunma çabaları nötr bir şekilde aktarılmaktadır. Lübnan’ın son dönemdeki stratejik yönelimi, bir yandan ekonomik çıkarlarını koruma ve enerji kaynaklarına erişimi artırma çabası, diğer yandan ise bölgesel baskılar ve tehditler karşısında hareket alanının daralması olarak analiz edilmektedir.
Bölgedeki enerji paylaşımının, sadece ilgili ülkeler arasında değil, aynı zamanda uluslararası toplum için de önemi artmaktadır. Bu nedenle, anlaşmanın yürürlüğe girmesi halinde, Doğu Akdeniz’de yeni bir siyasi ve ekonomik rekabetin başlaması kaçınılmaz görünmektedir.
Sonuç: Genel Özet ve Çıkarımlar
Lübnan-GKRY Deniz Yetki Alanları Anlaşması, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı ve bölgesel güç dengeleri açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Türkiye ve KKTC’nin anlaşmaya yönelik tepkileri, bölgesel istikrarın korunmasında ve uluslararası hukukun uygulanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi, hem enerji kaynaklarının paylaşımı hem de bölgesel işbirlikleri bakımından yeni fırsatlar ve riskler barındırmaktadır. Sonuç olarak, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin yakından izlenmesi ve tarafsız, bilimsel analizlerle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Ata ATUN’ Anlatımı Doğrultusunda;
Doğu Akdeniz'de Deniz Yetki Alanları ve Bölgesel Dinamikler
Analitik ve Bilimsel Bakışla Lübnan-GKRY Anlaşması, Türkiye-KKTC Tutumu ve Enerji Politikalarında Yeni Dönem
Giriş: Lübnan-GKRY Anlaşmasının Arka Planı
Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, bölgedeki ülkeler arasında uzun süredir tartışılan bir konu olma özelliği taşıyor. Lübnan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında 2007 yılında gündeme gelen ve uygulamaya konulamayan bir anlaşma, son yıllarda yeniden masaya yatırıldı. Bu sürecin temelinde, bölgesel ticari gereksinimler ve Türkiye’nin Lübnan üzerindeki ekonomik etkisi yer alıyor. Anlaşmanın hayata geçirilememesinde Türkiye’nin aktif rolü ve Lübnan’ın ticari bağımlılığı önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.
Ana Bölüm 1: Türkiye ve KKTC'nin Tutumu ve Bölgesel Etkiler
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Lübnan-GKRY arasında imzalanması planlanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasına kesin bir şekilde karşı çıkıyor. KKTC hükümeti, 2014 ve 2018 yıllarında Birleşmiş Milletler’e resmi yazılar göndererek Kıbrıs ile Lübnan arasındaki deniz bölgelerinin sınırlandırılmasının geçersiz olduğunu bildirdi. Ayrıca, Ocak 2021’de Sürekli Özet Kaydı (SÖK) ilanı ile Doğu Akdeniz’deki haklarını dünyaya duyurdu. Türkiye ise bölgedeki askeri gücüyle, olası enerji sondajlarını ve yabancı şirketlerin faaliyetlerini caydırıcı bir unsur olarak öne çıkıyor. Bu tutum, bölgedeki güç dengelerini ve deniz sınırlarına ilişkin politikaları doğrudan etkiliyor.
Ara Başlık: İsrail-Gazze Savaşı ve Bölgesel Baskılar
7 Ekim 2023’te başlayan İsrail-Gazze savaşı, bölgedeki dengeleri daha da karmaşık hale getirdi. İsrail’in Lübnan’a yönelik dolaylı tehditleri ve GKRY ile işbirliği yapmadığı takdirde Güney Lübnan’a saldırı düzenleyebileceği yönündeki baskılar, Lübnan’ın dış politika kararlarında belirleyici oldu. Bu süreçte, bölgedeki Arap ülkelerinin Filistin’e destek konusunda çekingen kalması da dikkat çekti.
Ana Bölüm 2: Lübnan’ın GKRY ile İlişkileri ve Yapılan Görüşmeler
Lübnan Cumhurbaşkanı, GKRY’nin davetine olumlu yaklaşarak Temmuz 2025’te Kıbrıs’a ziyarette bulundu ve GKRY Başkanı ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Lübnan Enerji Bakanı’nın 10 Kasım’da yapacağı resmi ziyaret ile taraflar arasında deniz yetki alanları konusunda ortak bir açıklama yapılması bekleniyor. Lübnan hükümeti, Türkiye ve KKTC’yi dikkate almadan GKRY ile anlaşmayı onaylama yoluna gitti; bu karar, bölgedeki yeni sorunların habercisi olarak değerlendiriliyor.
Ara Başlık: KKTC ve Türkiye'nin Resmi Tepkileri
KKTC ve Türkiye, Lübnan-GKRY anlaşmasını uluslararası hukuk açısından kabul etmemekte ve olası parlamenter onay sonrasında da resmiyetini tanımayacaklarını açıkça ilan etti. KKTC, geçmişte GKRY’nin İsrail ve Mısır ile yaptığı benzer anlaşmalara da karşı çıkmıştı. Bu tepkiler, hem ulusal çıkarların korunması hem de Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının yönetimi açısından stratejik bir duruşu yansıtıyor.
Ana Bölüm 3: Enerji Kaynakları ve Yeni Dönem
Lübnan-GKRY anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle, bölgesel deniz yetki alanlarının yeniden şekillenmesi ve enerji kaynaklarının ortak çıkarlar doğrultusunda kullanılması gündeme gelecek. Ancak Türkiye ve KKTC’nin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgeler içinde kalan parsellerde, Lübnan’ın fiili bir uygulama veya yaptırım girişiminde bulunması mümkün görünmüyor. Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı, GKRY ve Lübnan’ın yanı sıra yabancı enerji şirketleri için de caydırıcı bir unsur olmaya devam ediyor.
Ara Başlık: GKRY'nin Doğu Akdeniz'deki Anlaşmaları ve KKTC'nin Karşı Hamleleri
GKRY, Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarının belirlenmesi için 2011’de İsrail, 2020’de ise Lübnan ve Mısır ile ayrı ayrı anlaşmalar imzaladı. KKTC ve Türkiye ise bu anlaşmalara karşı çıkarak, bölgedeki deniz yetki alanlarının tahsisi konusunda kendi taleplerinde ısrarcı oldu. KKTC’nin uluslararası platformlarda yaptığı resmi açıklamalar ve SÖK ilanı, bölgedeki hak iddialarının bilimsel ve hukuki zeminde savunulmasını sağladı.
Analitik Bakış Açısı ve İnsanlığa Değer
Metin sonrası analiz,
Bilimsel ve İnsani Değerler Perspektifinden
Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları tartışmaları, bölgesel aktörlerin politik, ekonomik ve askeri çıkarlarının bir yansıması olarak öne çıkıyor. Anlaşmazlıkların çözümünde bilimsel yöntemlerin, şeffaflığın ve adaletin önemi vurgulanıyor. Metaforik ve trajikomik tanımlar, tarafsız bir biçimde aktarılırken, bilgi aktarımında insana ve insanlığa verilen değer ön plana çıkarılıyor. Sonuç olarak, bölgedeki çatışmaların ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmek için demokratik, adil ve bilimsel bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği analitik bir bakış açısıyla ortaya konuyor.
Rogg & Nok: İnsanlığa Değer ve Analitik Yaklaşım
insanlara verilen değerin unvanlardan bağımsız olması gerektiği, esas olanın insanlık olduğu vurgulanmaktadır. Kurumlara ve kişilere yönelik metaforlar ve benzetmeler, olduğu gibi ve sansürsüz biçimde ele alınmakta, bilgi aktarımında tarafsızlık ve bilimsellik ön plana çıkarılmaktadır. Bu yaklaşım, analitik düşüncenin ve insana verilen değerin öne çıkarılmasını amaçlamaktadır.
Rogg & Nok’tan Analitik Çağrı: İnsanlığa Değer Verin, Unvana Değil
Bu metinde veya diğer yorumlarımızda, insanlara verilen değerin unvanlardan bağımsız olduğu ve esas olanın insanlık olduğu vurguluyoruz. Bizler, kişilere unvan eklemeden, onları insan olarak görmenin önemine dikkat çekiyoruz. Ayrıca, kurumlara yönelik metaforların ve tanımlamaların sansürlenmeden, olduğu gibi ve analitik biçimde ele alınması gerektiği ifade ediyoruz. Bu bakış açısı, bilgi aktarımında tarafsızlık ve bilimsellik ilkelerini ön plana çıkarıyor.
Bilimsel ve Tarafsız Yorum
Tüm Yazı ve yorumlarımızda özetle yazını bütünlüğünü bozmadan, başarı ve temsil kavramlarının sadece kişisel ya da duygusal yaklaşımlarla değil, somut veriler ve bilimsel ilkelerle değerlendirilmesi gerektiğini aktarıyoruz. Eleştirilerde, toplumsal değerler ve adalet duygusu gözetilmekte, manipülasyondan ve sansürden uzak, şeffaf bir haber dili kullanılmakta olup olumlu değerlendirmelerin yanında olumsuz kavram ve düşünceleri tarafsız olarak yayınlıyoruz. Böylece, okurun analitik düşünme alışkanlığını geliştirmesi ve olayları çok boyutlu değerlendirmesi bilimsel yönden teşvik etmeye çalışıyoruz.
Aşağıdaki yazılı metni okumanızı öneriyoruz…
Çünkü okumadan bilgi sahibi olunmaz.
Sizlerde düşünmek ve “Analitik” bir düzlemde fikir jimnastiği yapmak için devamlı okuyunuz.
Nelerin nasıl değiştiğini göreceksiniz.
Saygılarımızla…
Rogg & Nok Analiz Merkezi…

















