Taslak
Bölüm ( 1. )
Yüz Yüze, Diz Dize
Geleceği Görmek Ne demek…
Bunu Çözelim…
Ne Dersiniz…
Geçmişteki notlarımdan…
Saygın okurlar,
Senenin şu anda önemi yok. Çünkü her sene böyle olgular oluyordu. Ben uyarılarımı yaptım. Fakat olmadı. Hep aynı baş aynı tarak, böyle başa böyle tarak…
Bu yazıyı yazdığım zamanlarda, Bayramın bittiği görülüyordu ve de bu saatlerde herkes evine ve yuvasına dönmüştü… Ve de ben yazmaya başladım…
Yani evine yuvasına dönemeyen şansız kişiler yolda ölmüşlerdi, kendilerini kurban etmiş vatandaşlarımızda o bayramda olmuştu… Zaten her bayram bu acıları bizler yaşıyorduk ve ders almadan seyirci olarak onları görüyorduk…
Delirdik ve deliğe her gün bayramdır. Tek Bayramlarda mı ölüyorduk? Narko-Terör ve dini yapılanmanı terörizminden ve de bunları öngörüp yapılan yandaş Candaş müteahhitlerin oluşumu kendi çıkarları için halkı düşünmeden oluşan iktidar sayesinde ekonomik terörden ölen halkımız vardı. Ve de sustuğumuz sürece bunlar olacaktı…
Ben okulu değilim, ben alaylıyım…
Yani medyayı büyüklerimden yazmayı yazarları yazılarından öğrendim…
Önceleri mutfakta yamaklık yaptım çok bulaşık yıkadım yıkarken temizliği yine bu büyüklerimden öğrendim. Zor Aşçı oldum mutfağı öyle sevdim ki hiç ayrılamadım hep yemek pişirdim ve onları halkımıza verdim…
Önce tatsız tuzsuz yemek yapmayı, yani bazıları için diyet yemek yapmayı, öğrendim…
Daha sonraları yemekler biraz gelişince yemeklere tat verecek baharatları sahada araştırarak buldum…
Ve yemekleri ona göre sunum yapmayı elimden geldiğince öğrendim…
Arkamdan gelenlere bu aşçılığı öretmek daha büyük bir zevkti… Çünkü bilgi ve görgüyü yemek yaparken sunumu, evet bana o büyüklerim öğretti… şimdi çoğu hayata değil ama ben ve benim gibi olanlar hayattayız…
Ve de korkmamayı öğrettiler…
Çünkü korkanlar bu işi yapamaz demişlerdi…
Fakat önce dikkatli olup kendinizi koruyun…
Önce kendiniz daha sonra mutfakta çalışan size güvenen arkadaşlarınız koruyun demişlerdi…
Siz savaşa hazırlanırken karşı tarafta vurucu gücünü kullanır.
Bunlar kendi amaçları için yapısal sanal yasa yapıcılar ve uygulayıcılar olacaktır yasal olarak yapamazlar ise öldürmeyi bile yapabilirler hazırlıklarınızı buna göre yapın…
Ve de mevkilerini kullanarak bu işleri hızlandıranlar olabilir, bu mevki sahipleri olaylardan sıyrılmayı da bilirler. Bunları yapan ve de rüşvet çarklarını çalıştırarak yapan güçlerle de savaşacaksınız…
Bu bir savaş ise stratejiniz önceden belirlemeniz gerekir…
Bilgiyi ve sahada bulduğunuz baharatları kullanırken miktarını ayarlamanızda bu aşçılıkta önemli bir faktör olduğunu deneyimlerini anlatarak öğrettiler…
Bizler korkuyu unuttuk kokmadan utanmadan yemeği yapıyoruz ve sunuyoruz..
Bazen mutfak karışıyor ama onu da bizler aldığımız eğitimle düzeltiyoruz…
Çok az kaldık bunu da biliyoruz o yönden de çalışıyoruz…
İşte öyle günlerden geçerken bunları not almıştım…
Şimdileri geriye bakıyorum bir damla yol almamışız.
Aynı mehter takımı gibi bazen yol almışız “İki ileri bir geri” misali yürümüşüz…
Biz böyle yürürken oyun kurucular hep ileri gittikleri görülen bir ülkede yaşamak ve yaşatmak zorluğunu görmek can sıkıntısı verdiği gibi, çıkmadık canda umut var diyerek yazmıştım…
Bu yaşadığım güzel topraklarda ne bayramın tadı nede anlamı kalmıştı dini bayramlarda herkes tatile gitme çabası içindeydi. Emekliler torunlarını görmemek için uzaklaşıp gidiyorlardı…
Çünkü kimse o bayramlarda şeker alacak veya Torunlarına para verecek güce sahip değildi…
Dini kullanan o ayakçı baş ise ucube sarayında veya İstanbul’daki veya da Marmaris’teki doğayı bozup yaptırdığı yazlık köşkünde bayramı geçiriyordu…
Ve bazen de o ayakçı baş maymunlara atılan muz gibi mitinkilerde Toplama vatandaşlara çay paketi atıyordu, çocuklara para verirken yandaş basın ve medya organları onu o ayakçı baş ve ailesini lanse ediyorlardı…
Benim güzel memleketime neler oluyordu…
Kim kime dumduma oyunlar oynanıyor oyun kurucular oyun tezgahlıyor piyonlar devreye giriyordu… O zamanlar bunlar oluyordu…. Şimdi aynı türde oyunlar başka formatlarda versiyon deriştirilerek oynanıyor…
Amaç aynı ülkemi bölüp yok etme planları devrede… Devler savaşıyor çimenler yani halkım eziliyor…Şimdileri bile bunu görmeyen kesimle parti çatısı altında yapılanmaya çalışıyorlar…
Doğru veya yanlış yapılar sayesinde ülke bölünüyor ve de bu oyunu bir parçası olduğunu gören yok…
İşte beni üzen nokta bu okurlarım…
Ben size geçmişten görülen ve şimdiki oluşuma dair bazı ön görüşlerimi tekrar vereceğim….
At gözlüğü takarak tüm olaylara bakıyorduk!
İşte bizim asıl üzerinde durmamız gereken olgu olayları at gözlüğü ile görmek olmamalı… Diye mesajlarımı verdim…
Bu olgu çerçevesin de yuvası dağılan yuvasız kuşları ve yardım çığlıklarını görüyor muyuz? Dedim…
Bir ağcın kesilmesi demek bin kuşun yuvasını yok etmek demektir, fidan nasıl büyür onu bilmeyen toplum, toplum olamaz…
Birde yetiştirme ve büyütme esnasında fidanlara o zaman diliminde genetik müdahale ediliyor, bunlar ucube olarak piyasaya sürülüyordu…
Ve dikile her ucube fidan bir sonraki gelecek nesilleri ve ormanı halkı etkiliyor, orman kanunu geçerli oluyor, yasa ve bunlara bağlı fidanlar genetik yapı gereği göze çok mükemmel görünüyor, bu görüntü allanıp pullanıp lanse ediliyordu…
Bazı yazılarımda şu öz değişi kullanmışımdır; “ Katil Baltası ile yazar Kalemi ile uyur”…
İşte bende bir zamanlar aynen o Rus değişindeki gibi yaşıyordum uyku uyumaya vaktim yoktu bir iki saat sızarsam o bile bana bu hayatta görmediklerimi gösteriyordu. Uyandığımda tarih tekerrürü etiğini her safhada görüyordum…
O yılları unuttuk mu dersiniz?
Hayır…
İnsan beyni çalıştığı zamanlarda her bilgiyi belli bir oranda saklar…
Unuttuğu sanılan her şey bir zaman gelir hatırlanır…
Normal bir insan bunları hatırladıkça bilhassa kötü bazen de iyi olgular geçmişin anıları ortaya çıkar…
Benim fazla iyi olgularım olmadı zamanı gelince iyi olguları da sizlere anlatmaya çalışırım…
Şimdi yaşadığım bu ömür verdiğim memleketimde gördüklerimi ve notlarımı size kötü anılar olarak aktaracağım…
Ben bu güzel memleketimde son 30 yıldır iyi bir anım olmadı üzgünüm belki olmuştur ama onlar bu anlatacağım yazıda fazla görünmeyecektir…
Çünkü yok sayılacak kadar az ve anlamsız iyi şeyler olmuştu…
Memleketimde kabus üzerine kabus görüyordum…
Fakat bu kabuslardan uyanma esnasında çığlık atmıyor ve uyanıkken gördüğüm olayları yazıyordum. Araştırıyor ve bu kabus ortamından nasıl kurtulunur diye uyarı mesajlarımı yazıyordum…
Korkunç olayların memleketimin başına geleceğini hissediyordum…
O yüzden kabus üzerine kabus görmektense uyanık kalmayı tercih etiğim günlerde bu notları almıştım…
Bir aralar bazılarını kitap halinde de yayınlamıştım…
Ama olmadı, olamadı her geçen gün kabuslar daha yoğunlaştı ve memleketim batağa gidiyor ve bunu kimse duymuyor ve umursamıyordu…
Bazı dostlarım olayları kendi görüş açılarından görüyor ve de umursayarak yazı yazıyor ve de ben o yazıları yayınlıyordum…
İlginç olan şey ise benim yazmadığım yazılardan beni mahkemeye verip ceza veriyorlardı…
Bunlar işte iyi olgulardı çünkü ben ve arkadaşlarım demek ki iyi şeyler yapıyor ve onları yani dini kullanan dikta yönetimin rahatsız ediyorduk…
Ölüm tehditleri ve diğerleri bu olguların örnekleri arasındadır…
Ben gülüyordum, onlar ise gerçekleri yazdığım ve yayınladığım için sinirleniyordu…
Hele din ile halkı sömüren başta olmak üzere beni yok etmeye çalıştılar…
Daha sonra biraz durup düşündüler umarım…
Benim gibi olanlar ile uğraşılmaz diye düşündüler, o nedenle birkaç yıldır mahkemelere çağrılmıyorum…
Çağrıldığım o zamanlarda bunlar bu cezalar bana bir ödül olarak veriliyordu…
Korkuyorlardı, korkunun ecele faydası yoktu…
Bir düşünceye ve fikre göre korkanlar korkmayanlardan daha az olduğu zaman korkutanlar korkmaya başlar. Ve de hata üzerine hata yaparlar…
İşte benim amacımda bu idi hata yapmalarını istiyordum…
Ve de yapıyorlardı…
İşte kabuslarım arasında güldüğüm olgular bunlardı…
İşte son 30 yılda hayatım böyle geçti denilebilinir….
İşte bu anılar analitik düşünce ortamında analiz edildiği zaman olaylar ve oluşumların geleceği daha iyi analiz edilir ve de gelecek olaylar bu analizlerin sonucu belli olur…
Tabii ki bu normal bir insan yapısına bağlı gelişir…
Şimdi; tarih dediğimiz olaylar zinciri göz açıp kapatıncaya kadar oluşan olgulardır…
Yakın ve uzak tarih uykuda olunduğu zaman oluşur…
Uykuda olanlar uyanınca gördüklerine inanamazlar…
İnanmak isteyenler yeniden uyurlar…
Ve bu döngü böyle sürer gider…
Bu döngüde nerede olduğumuzu ve uyandığımız zaman ne yaptığımız ile bağdaşan bir hayatı bizler normal Varlıklar ölünceye kadar yaşarız…
Daha sonra ölünce dini yoldan gömülenler olur ise cami hocası sorar
“Hakkınızı Helal ediyor musunuz?”
Der uyuyan veya uyumayanlar bu soru üzerine irkilir ve hep bir ağızdan düşünmeden….
“Helal ediyoruz…”
Derler…
Ben dindar falan değilim ama çok okurum ve dinlerim…
İşte Müslümanların Kuranıkerim’de yazdığına göre…
Allah insana düşünme kabiliyeti vermiştir…
Ve de Allah düşünerek karar vermeği öğütlemiştir diye yazılan ve anlatılanlar göre…
Cenaze törenlerinde kimse düşünmez ve herkes uygun bir biçimde “helal” etiğini söyler…
Aralarından biri düşünerek “Helal etmiyorum” derse söylendiğine ve yazıldığına göre bu mevta cennete bile gidemez derler…
Herkes önce birbirlerine bakar cenaze töreninde oldukları için kızarlar olayları ve o mevta ile o insanın düşüncesin ve de yaşadığı sürece olan olayları, o kişiye karşı mevtanın yaşadığı sürece yaptığı hataları ve çıkarları için sömürülen varlığı veya varlıkları şeytanca yaptığı olayları düşünmeden, normal bir davranışla yanında bulunanlar “hela etmiyorum” diyene yavaşça veya kızgınlıkla…
“Ayıp oluyor cenazedesin, bu yapılmaz”
Vallahi ben bunların yalancısıyım…
Müslümanlar böyle inanırlar diye okudum ve duydum…
Duyduklarım ve okuduklarımla bunları sizlere yazıyorum… Yoksa ben din ulaması falan değilim…
Birde şu var,
“Yaşayan hiçbir varlığa zarar vermeyeceksin”
Diye yazılan söylenenler de Müslüman dininde varmış…
Din ile bilim aynı kefeye konmaz ama mantık ve felsefe din ile bilimi aynı derecede irdeler….
İşte hikayemiz böyle devam edecek…
O zamanlar; bizim hükümette topraktaki ağaçları kesmeyi fidanları yok etmeyi çok iyi biliyorlardı, sanatı içine tüküren adamı halkımız baş tacı ediyordu… Fakat zaman ile gerçek ortaya çıkacak, o taç kafadan düşecek ve de kel görülecekti…
Bu olguda toprağa bağlı ağaçlar kesilirken susan o zaman ki hükümet ve yandaşları…
Ucube bir fidanı ıslah etmeye gelince, aslan kesiliyordu… İşte size orman kanunu…
Şimdileri Kalın Kalaslar ile işe devam ediliyor.
İşte bu kalın kalasların nasıl devletin içine sokulduklarını anlamanız gerek.
Çünkü bu kalın kalasların iki görevi var bunların hiç biri devleti korumak değil oluşan dikta yönetimini ayakta tutmak ve oraya yelleştirenlerin söylediklerini yapmak...
Yoksa bunlar o mevkilere nasıl gelirlerdi, o mevki için hiçbir akademik veya askeri eğitim görmeden kalın kalasları kim oraya yerleştirdi…
Ve de niye bu olguları görenler uyudular…
Normal insanlar kabus görerek uyandıkları esnada niye uyutuldular….
Yalnız bu olguların başlangıcını bilmeden yorum yapmak biraz abes olur…
20-10-2013 tarihinde aslan kesilen katillerden birinden biraz söz edeceğim… İşte eski fikir ve düşünceler görünmez ve kale alınmaz ise gelecek kurulamaz ve gelecek planlanamaz. Gelecekteki olaylar olduğu zaman yalnız kalır olaylara bakarız ve artık hiçbir olgu bizi kurtaramaz… Çünkü genetiği bozuk fidanlar boy verip ormanı sarmışlardır. İçinde yaşayan canlılar için tek bir olgu kalmıştır. Oda yaşama iç güdüsü bu böyle sürerken işte orman kanunları devreye girer. Kim güçlü ise onun yanında sürüye katılınır. Sürü lideri nereye gidiyor ne yapıyor önemi kalmaz. O sürü lideri öl derse ölünür kal derse kalınır…
İşte hikayemiz böyle başlıyor…
Saygılar…
Devam edecek…
Cessur Demirali Gürsu