TÜRKÇE’MİZ: SESİMİZ, NEFESİMİZ
Tarihin kalbinde, 13 Mayıs 1277 günü bir ses yankılandı. “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaya!” Karamanoğlu Mehmet Bey’in bu gür sesi, yalnızca bir ferman değil; bir milletin diline, benliğine, varlığına sahip çıkma iradesiydi. Bu, bir milletin kendi sesiyle konuşma, kendi diliyle düşünme, kendi kelimeleriyle hayal kurma hakkının tescili ve ilanıydı. Evet, dil yalnızca bir iletişim aracı değildir. Dil, düşüncelerin evi, hatıraların ocağı, duyguların harmanıdır. Bir milletin ruhu, diliyle nefes alır. Vatan, bayrak, bağımsızlık; aşk, umut, özlem, sevgi, sevda, gönül onunla anlamlaşır, kökleşir, derinleşir, şifrelenir.
Türkçemiz, yüzyıllardır medeniyetimizin taşıyıcısı oldu. Orhun Yazıtlarıyla dile geldi, Dede Korkut’la destanlaştı, Yunus Emre’yle gönüllere girdi. Gün geldi kulaklarımıza ninelerimizin, annelerimizin fısıldayarak bizleri uyuttuğu masal oldu. Gün geldi, fıkralarla yüzümüzü güldürdü, öğütleri ile düşündürdü; ruhumuzu derinleştirdi, duygu dünyamızı şekillendirdi. Onunla hayal kurduk, onunla hayatı sevdik, aşkı tattık, geleceğe umutla baktık.
Dilimiz; tarihimizin, kültürümüzün, sanat ve edebiyat dünyamızın olmazsa olmazıdır.
Atatürk'ün “Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” sözleri boşuna değildir. Kalbi atmayan, zihni işlemeyen bir beden neyse; diliyle bağını koparan bir millet de odur. O yüzden diline sahip çıkmak, yalnızca bir edebiyat meselesi değil, bir varlık-yokluk meselesidir.
Türkçemiz, yalnızca geçmişin aynası değil; geleceğimizin de anahtarıdır. Kültürümüzün kökleri, türkülerimiz, ezgilerimiz, masallarımız, ninnilerimiz, dualarımız, ağıtlarımız hep onunla şekillenmiştir. Edebiyatımız, tarihimiz, müziğimiz, tiyatromuz... Kısacası milletliğimiz onunla var olmuştur. Türkçesiz bir gelecek düşünmek, köksüz, dalsız budaksız, yapraksız, çiçeksiz, meyvesiz bir ağacı hayal etmek gibidir. Unutulmamalıdır ki Türkçe’nin sustuğu yerde Türk milleti de susar. Çünkü Türkçe bizim sesimizdir, sözümüzdür, özümüz ve vatanımızdır.
Türk Dil Bayramı’nın 742. Yıl dönümünde Türkçemizi, dilimizi sadece konuşmakla kalmayıp koruyalım, güzelleştirelim, yaşatalım. “Dilde dirlik, dilde birlik, dilde gelecek var.”, diyor ve yazımı bir şiirimle noktalamak istiyorum.
TÜRKÇEM
Düşüncemsin, duyarlığım, benliğim
Kıta kıta, ülke ülke dil Türkçem!
Kimliğimsin, içtenliğim, yüreğim
Gönül sazım, türkü türkü tel Türkçem!
Dedem Korkut, ölmez yaşar seninle
Öğütleri çağlar aşar seninle
Türk evlâdı ilme koşar seninle
Kar suyundan çağlayanım, sel Türkçem!
Kitâbemsin, Yenisey’de dikili
Destanımsın demet demet ekili
Sensin Türk’ün göğe yükselen eli
Duam seni yüceltmeye bil Türkçem!
Altaylar’dan Kafkaslar’a yol oldun
Mâverâ’dan Ötüken’e dal oldun
Şiir oldun dudaklarda, bal oldun
Umudum alp, es bağrıma yel Türkçem!
Söz, sultanı dille bulur; bu doğru
İşte Yunus, sanki gülün soluğu
Türkistan’da öksüz kalmasın kuğu
Hasretimi, gözyaşımı sil Türkçem!
Gönül telim mızrabında ses verir
Dilim yazar ozanlarım süs verir
Hoyratına yüce dağlar üs verir
Aşkın ile alev alır; kül Türkçem!
Kültürüme maya çalan can sende
Sevdalara hayat veren kan sende
Birlik sende, dirlik sende, şan sende
Söze öğüt, öze erdem; gül Türkçem!
Hadi dile, dilim yazsın dilini
Bülbül sesi uyandırsın gülünü
Bâkî sensin, fânî tadar ölümü
Varlığıma birliğime bel Türkçem!
Özümüz Yunus, sözümüz Türkçe olsun! “Dil Bayramı’mız kutlu olsun!
Hadi Önal/ 12 Mayıs 2025/ Elazığ