NEDENLERİN İZİNDE(1)
“Bir Milletin Kaderi, Bir Gecede Değiştirilebilir mi?”
Tarih bazen kurşun gibi ağırdır. Hele ki o tarih; bir milletin iradesini, bir gecede yok edecek kadar önemliyse… İşte o zaman geleceğe bir büyük gölge düşer.
İster tarih körlüğü deyin ister basiret bağlanması…04 Haziran 2003 gecesi... TBMM’de yangından mal kaçırır gibi oylanan iki kanun… Sayı numarasıyla 4867 ve 4868... İsimleri gayet masum, hatta süslü:
1. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme
2. Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme
Bir milletin gözbebeği Milli iradenin tecelli ettiği Meclisi, o gece kendi egemenliğini, kendi kaderini, kendi doğal kaynaklarını başka güçlerin inisiyatifine açan bu sözleşmeleri hiçbir çekince koymaksızın kabul etti. Hem de yıllardır direniş gösterilen, defalarca reddedilen, “bu, ülkenin milli birliğine zarar verir” denilen hükümlerle birlikte... Peki, ne değişmişti? Hangi rüzgâr bu kararın önünü açmıştı?
Evet, bu bir büyük darbeydi. Bu devlete, bu millete yapılan bir büyük darbe… Tankla, topla, silahla değil... Kalemle, kanunla, imzayla yapılan bir darbeydi bu! Ve maalesef, ne sadece AKP’nin o dönemki vekilleri ne de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bu darbenin önünde durabildi. Erbakan'ın “milli görüş” çizgisinden geldiği iddiasındaki bir siyasi parti, bir zamanlar; Kıbrıs Barış Harekâtını planlayan bir siyasi gelenek, nasıl oldu da böyle bir tuzağa düştü? CHP, o köklü “kurucu parti”, nasıl oldu da bu oyunun bir parçası haline geldi? Ve MHP... “Milliyetçilik” kavramını dilinden düşürmeyen bir parti, bir gecede milletin kaderini küresel sözleşmelere ipotek ettiren bu karara nasıl oldu da ses çıkaramadı?
İşte tam burada, tarihin kilit cümlesi devreye giriyordu: “Her şey bir planın parçasıydı!” Çünkü bu sözleşmeler sıradan sözleşmeler değildi. Bu sözleşmelerin ilk maddesi “Bütün halklar kendi kaderini tayin eder” diyordu. Halklar! Hangi halklar? Türk Milleti mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerindeki her etnik yapı ayrı ayrı “halk” mı sayılacaktı?
Paris’ten Ankara’ya Uzanmış Bir Harita
Tarihi bilmeyen bugünü anlayamaz. 18 Ocak 1919... Paris’te Versailles Sarayı’nda kurulan masa ve masaya yatırılmış 600 yıllık koca bir imparatorluk... Öyle ya masa savaş galiplerinin sofrası idi ve masanın tek menüsü Osmanlı toprakları bu topraklar üzerinde kurulacak yeni devletçiklerin haritası…
Cebinde prensipleri ile birlikte ABD Başkan Wilson da bu masadaki menüden nasibini almak üzere ABD’den gelmişti. 14 maddesi arasında özellikle biri dikkat çekiciydi: 12. Madde. Ne diyordu bu madde: “Osmanlı dışındaki halklara özerklik, Türklere sınırlı egemenlik!” İşte mecliste kabul edilen 4867 sayılı kanunun ilk üç maddesi… Tam da bu zihniyetin devamı idi.
“Her halk, kendi kaynaklarını kullanmakta serbesttir.”
“Hiçbir halk, sahip olduğu kaynaklardan mahrum bırakılamaz.”
Bu ifadeler, kulağa hoş gelir ama altı kazındığında karşımıza şu soru çıkar: Türkiye'nin doğusunu “Kürdistan”, doğu Anadolu'yu “Ermenistan” yapmak isteyen haritalar için bu maddeler bir referans olur muydu? Cevap: Maalesef, evetti.
Devletin Geleceğini Kim Koruyacak?
Geriye dönüp baktığımızda, 04 Haziran 2003 tarihi sadece bir yasa değişikliği değil, bir milli kırılma noktası olarak kayıtlara geçmelidir. Siyasetçiler geçici, partiler değişken; ama devletin yapısı kalıcıdır. O gece yapılan oylama, bu millete değil, küresel güçlere hizmet etti. Ve maalesef, o gece herkes sustu. İktidar sustu, muhalefet sustu, meclis sustu… Peki, neden? Bu ülkenin geleceğini bir gece yarısı değiştirilmesine kim, neden izin verdi?
Bu halk, kendi kaderini belirleme hakkını gerçekten mi başkasına devretmek mi istiyordu. Yoksa kandırıldı mı ne karşılığında? Aldatıldı mı neden?
Neden sesimiz çıkmadı?
Neden asıl darbenin paletlerin gürültüsüyle değil, kanunların sessizliğiyle geldiğini fark edemedik?
Cevap, hepimizin vicdanında… Ve dilerim, ileride bu toprakların evlatları 04 Haziran 2003'ü; alınan bir meclis kararı ve atılan bir imzanın, bir milletin kaderini nasıl değiştirdiğini görmezler.
Hadi Önal/ 16 Haziran 2025/ Elazığ
Not: Nedenlerin izini sürmeye devam edeceğim.