NEDENLERİN İZİNDE (12)
Bor Bizimse, Neden Kâr Başkasının?
Dünya bor rezervinin %73’üne sahip olmak, sadece bir zenginlik değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Ama bu zenginliğin sevincini yaşayan biz miyiz, yoksa bizim toprağımızdan çıkan cevheri işleyip mamule dönüştüren yabancı şirketler mi? Türkiye, bor madeninin sahibi olmakla övünüyor, fakat işlevi sadece kazmak ve taşımak olan bir “ham madde garsonluğu” yapıyor.
Eti Maden… Cumhuriyet’in sanayileşme vizyonunun taşıyıcısı, yerli üretimin gururuydu ta ki 2017’de Varlık Fonu’na devredilene kadar. Bugün, Sayıştay denetiminden muaf, TBMM denetiminden uzak bir yapı içinde... Soruyorum: Kamuya ait stratejik bir kurum neden halkı temsil eden denetimlerden çıkarılır? “Şirket mantığı” adı altında devletin eli neden zayıflatılır?
2840 sayılı yasa açık: “Bor, uranyum ve toryum sadece devlet eliyle aranır ve işletilir.” Fakat bu hüküm, fiiliyatta taşeronluklar, alt şirketler, ortaklıklar aracılığıyla delinmiş durumda. Yasalar şeklen var ama işlevsiz. Çünkü devlet iradesi yok. Bugün Türkiye’nin “bor” stratejisi var mı? Varsa bu strateji kimin için? Kamu yararı mı gözetiliyor, yoksa küresel şirketlerin çıkarları mı? Ham bor madenini yerin altından çıkarmakla övünürken, yüksek teknoloji ürünlerini ithal etmek zorunda kalıyorsak, bu işte ciddi bir yanlışlık var.
Bor sabun değil, stratejidir. Bor cam değil, egemenliktir. Bor maden değil, gelecektir. ABD, Çin ve Rusya sessiz ama kararlı bir bor savaşının içindedirler. Bu ülkeler bor madenini sadece kaynak olarak değil, enerji güvenliği, savunma sistemleri ve teknolojik üstünlük için stratejik kart olarak kullanıyorlar. Biz ise bor madenini sabunlaştırıp “katma değer ürettik” diye seviniyoruz.
“Bor madeni bizimse neden onun kaderini biz belirleyemiyoruz?” Bu soru basit gibi görünür, ama cevabı derin. Çünkü mesele sadece maden değil, akıldır, iradedir, vizyondur. Türkiye’nin bor madenini çıkarmakla işi bitmiyor; mesele, o madeni yönetecek milli bir strateji inşa etmektir.
Türkiye ne mi yapmalı? Eti Maden, yeniden yapılandırılmalı; Varlık Fonu’ndan çıkarılmalıdır. Stratejik kurumlar ticaret mantığıyla değil, milli çıkar gözetilerek yönetilir. 2840 sayılı yasa güçlendirilmeli, arka kapılar kapatılmalıdır. Alt şirketlerle, taşeronluklarla yapılan dolaylı özelleştirmeler iptal edilmeli, denetim mekanizmaları etkinleştirilmelidir.
“Madenin kendisi kadar, onu işleyecek akıl da millî olmalıdır” Türkiye’de 209 üniversite var. Soruyorum: Kaç tanesi bor teknolojileri üzerinde çalışıyor? Bilimsel akıl olmadan yeraltı zenginlikleri, başkalarının sermayesine hizmet eder. Bor stratejikse, üniversiteler neden stratejinin dışında? Bor madenini işlemek için sadece kazma değil, laboratuvar da şarttır. Türkiye’nin bor zenginliği sadece toprağın altına gömülü değil; aynı zamanda vizyonsuzluğuna, ihmaline ve bilgisizliğine de gömülmüş durumda. Dünyanın en büyük bor rezervine sahip bir ülkenin, üniversitelerinde bu madene dair akademik merkez yoksa bilimsel proje üretilemiyorsa teknoloji laboratuvarları çalışmıyorsa o ülkenin zenginliği vatandaşlarının değil başkalarının cebini doldurur.
Tekrar ediyorum, üniversitelerimizin kaçında bor teknolojileri üzerine uzmanlaşmış bir araştırma merkezi var? Kaçında bor üzerine yürütülen bir Ar-Ge programı yürütülüyor? Üniversitelerimizde maden mühendisliği bölümleri var mı? Var! Bu okullar her yıl yüzlerce gencimizi mezun ediyor mu? Ediyor! Mezunlar iş bulabiliyorlar mı? Yok! Neden? Çünkü Türkiye madenini çıkarıyor ama işleyemiyor. İşleyen kim? Yabancı şirketler, ithal fabrikalar… Soruyorum: “Bor için kendi mühendisimizi neden yetiştiremiyoruz?”
Bilim Neredeyse Bağımsızlık Oradadır. Savunma sanayiinden enerjiye, tarımdan uzay teknolojisine kadar bor kullanım alanı çok geniş. Ama bu potansiyel, ancak bilimsel üretimle hayata geçirilebilir. Bugün Türkiye’nin bor üzerine çalışan uluslararası patent sayısı kaçtır? Bor teknolojilerinde yerli buluş oranı nedir? Ne yazık ki bu sorular da cevapsız. Bor, artık bir bilim alanıdır. Türkiye’nin üniversitelerinde bor teknolojileri çalışan merkezler olmalıdır. Bor, savunma sanayiinden temiz enerjiye kadar stratejik alanlarda katma değerli ürünlere dönüştürülmelidir. Katma değer politikası uygulanmalıdır. Bir ton bor madenini 300 dolara satmak değil, ondan 1,000,000 dolarlık ürün üretmek hedef olmalıdır. Bor camı, roket yakıtı, hidrojen depolama sistemleri ve süper iletkenler Türkiye’nin üretim öncelikleri arasında yer almalıdır.
Toprağın altındaki maden bizim olabilir; ancak onu işleme hakkı, karar alma gücü, üretim iradesi başkalarının elindeyse; o maden bizim değildir. Türkiye, borun sadece sahibi değil; üreticisi, yöneticisi, teknoloji geliştiricisi olmalıdır.
Bor, bir cevherdir. Ama onu geleceğe taşıyacak olan, sadece kazma değil; bilimdir, stratejidir, gücünü halktan alan iradedir. Geleceğimizi satmaktan bir an önce vazgeçmeliyiz. Bugün sattığımız her değer, bizim değil çocuklarımızın, torunlarımızın hakkıdır. Unutmayalım ki “Elinde maden olan güçlü değildir; onu işleyen, onu koruyan, onu stratejiye dönüştüren güçlüdür.” Bor bizimse, kâr da karar da bizim olmalıdır. Türkiye Cumhuriyetinden intikam almak için sıraya giren Haçlılara, Ruslara, Çinlilere, Ermenilere, Yunanlılara, Pontus Rumlarına, İngiliz kuklası Şeyh Sait gibi benzeri oluşumlara meydanın boş olmadığını göstermeliyiz. Bugün susarsak, yarın elimizde cevher değil ihanet kalır.
Hadi Önal/ 02 Temmuz 2025/ Elazığ
Not: Bu yazı; ulusal olarak İstiklal gazetesinde yerel olarak Elazığ/Günışığı, Malatya/Son Manşet, Burdur/İlkadım gazeteleriyle Bağımsız Özgür Medya, Tüm 1Haber siteleri başta olmak üzere pek çok internet sitesinde yayınlanmıştır.