"Tasarruf, fakire nasihat; saltanat, zengine miras oldu. Memleket yanıyor, ama onlar hâlâ saçını tarıyor."
Yangın Var, Onlar Hâlâ Gösterişte
Ekonomi daraldıkça, birileri sanki iyice şımarıyor. Eskiden “göze batıyorlar” diyorduk, şimdi resmen göz çıkarmaya çalışıyorlar. Krizin tam ortasında, sanki başka bir evrende yaşıyorlar. Paraşütsüz düşüşteyiz, ama onlar hâlâ gökyüzünde kokteyl veriyor. Ne olup bittiğini görmüyor değiller; sadece görmek istemiyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, “Makam Aracı ve Servis Saltanatıyla Tasarruf Olmaz” diyerek kimin önce kemer sıkması gerektiğini sormuştuk. Ama yüzümüze, “He he, geç onu Ali Efendi” gibi bir bakışla bakıp geçtiler. Şimdi söyleyemediklerimizi de söyleyelim.
Alev Alev Yanıyoruz
Küresel salgın sonrası tüm dünya ekonomisi yangın yerine döndü. Kimisi kıvılcımla baş etmeye çalışıyor, kimisi alev topuna dönmüş durumda. Üstüne bir de Ukrayna derken, şimdi Çin’le Tayvan kapışırsa dünya duvara toslayacak.
Biz ne yapıyoruz? Yangına su dökmek yerine, bidon bidon benzinle koşuyoruz. Enflasyon ateşi yetmedi, üzerine zam körüğüyle abanıyoruz. Ekonomiyi kurtarmak değil, gömmek için yarışıyoruz.
Köşe Bucak Ateş, Herkes Şikayetçi
Bir emlakçı çıktı geçen gün TV’de, “10 kat, 20 kat artış olur mu? Enflasyon kadar artar, fazlası fahiş” dedi. Emlakçı bile dert yanıyorsa, tabloyu siz düşünün. Oto galerici, müteahhit, marketçi, kafe sahibi… Herkes ipin ucunu bırakmış, denetim desen karton kutu gibi.
Gösterişin Üç Perdelik Tiyatrosu
Bir etkinlik düşünün... İlk perde: sivil toplum temsilcileri gelir. Araçlar... maşallah! Fiyatını söylemeye dil varmaz, yazmaya klavye utanır. İlk fors onlarındır.
İkinci perde: bürokratlar sahnede. Araba biraz daha cafcaflı. İlk gelenleri gölgede bırakır.
Üçüncü perde: siyaset sahnesi. Hele ki genel başkan seviyesindeyse, diğerlerinin forsunu mumla ararsınız. Gösterişi, unvanının 10 katı. Sönmek üzere olan balon gibi, ama pozdan taviz yok.
Koruma Kervanı, Gürültü Bol
Otopark dolu, arabalar pırıl pırıl. Merdivenlerde, kapılarda, salon kenarlarında korumalar dizilmiş. Hepsi “önemli biri”ni koruyor. Kimdir, ne iş yapar bilinmez ama koruma sayısı katılımcıdan fazla. Kuru gürültüye abone olmuş gibiler. Adam gibi adamlar metroya binerken, bizde halktan kopmuşlar eskortla geziyor.
Etkinlik taşrada mı? Jandarma, polis, zabıta derken kasabanın nüfusu ikiye katlanır.
Konuşma mı? Aynı Masal
Sahnede biri çıkar konuşur. Sizin zaten bildiğinizi, bilmemişsiniz gibi anlatır. Alkışlanır. İner. Dünya kurtulmuştur. Aslında sadece birbirlerine vitrin yaparlar. Sivil toplum, bürokrat ve siyasetçi… Roller ezber, sahne hazır, halk figüran.
Bu arada dışarısı ya sıcaktır ya soğuk. Ama her halükârda, arabanın kontağı kapanmaz. Saatlerce klima çalışır. Yakıt kimden? Tabi ki senden, benden.
Yemek mi? Görgüsüzlüğün gala gecesi başlar. Sabah yediği hâlâ boğazında olanlar, açık büfeye saldırır. Cüzdanları kabarık ama aç gözleri doymamış. İhtiyacı olmayanlar, ihtiyacı varmış gibi davranır. Utanmak mı? Onlar o duyguyu nüfustan sildirmiş.
Tasarruf Sadece Fakire Mi Şart?
Maliye Bakanı çıkıyor, “Ekonomiyi toparlayacağız” diyor. Peki kimin sırtından? Vatandaşın. Tasarruf? Yine vatandaşa. E o zaman soruyoruz: Bu debdebe niye hâlâ devam ediyor?
Gözümüze soka soka sürdürülen bu şımarıklığa bir dur demeyecek miyiz? Memleket cayır cayır yanarken saçını jöleleyen, koruma ordusuyla gezen, açık büfeyi yağmalayan bu ilgisizler, ne zaman durdurulacak?
Yoksa gerçekten memleketin tamamen kül olmasını mı bekliyorsunuz?