BALIK BAŞTAN KOKTU
Her gün bir skandal, her gün bir sahtekârlık şebekesi ortaya çıkıyor.
Hangi birisini saymalı? Fethullah Cemaatinin Üniversite sorularını çaldırıp yetiştirdiği elemanlarını üniversiteye sokmasından beri çok geçmedi. Meğer bunun arkası ucu yokmuş. Sahte diploma, sahte ehliyet.
Çürümüşlük ülkenin sokaklarından lağım gibi akıyor.
Hiç bu kadarı görülmemişti.
ZENGİNLERİN HIRSIZLIĞI, YOSULLARIN HIRSIZLIĞI
Hırsızlık eskiden de vardı. İki çeşit hırsızlık vardır. Kanunlarına uydurularak veya kanunların izin verdiği biçimlerde halkın emeğini çalmak. Karaborsa yoluyla zengin olmak, emeğin değerini vermeyerek başkalarının alın terinden servetler yığmak hırsızlığın büyüğüdür. Sınıflı toplumun Amentüsüdür.
Bir de adi hırsızlıklar vardır. Yankesicilik, evlere girip yükte hafif, pahada ağır ne bulduysa götürmek gibi.
Eskiden köylerde üreticiler, bahçelerine birer sayvan yaparak ürünlerini beklerdi. Ben çok sayvanda geceleyerek fındık bahçesi bekledim. Toplanmış fındığı bahçeden ve harmandan çalanlar olurdu. Bu tip hırsızlıkların neden yoksulluktu.
Mutlak yoksulluk sona erdi. Bu gibi hırsızlıklara artık pak rastlanmıyor. Çünkü astarı yüzünden pahalı olur.
ZAMANE HIRSIZLARI
Şimdi teknolojinin gelişmesiyle hırsızlıklar da, sahtekârlık da modernleşti.
Bir süreden beri sizi telefonla polisten savcıdan arayıp hakkınızda bir suçlama olduğunu söyleyenler, bunu örtbas etmek için yüklü para isteyenlere rastlanıyor. Önceleri PKK’yla bağlantılı olma iddiası korkutuyordu. Sonra Fetullahçılık suçlaması korkutur oldu. Son zamanlarda da İBB bağlantılı olma suçlamasıyla malı götüren çetelerin türediği anlatılıyor.
Türkiye Petrollerine on bin lira yatırıp bir yıl sonra 300.000 lira alabileceğinize ilişkin pek hayır sever vatandaşların “ikna edici” duyurularının ardı arkası gelmiyor. Yapay zekâya taklit ettirmedikleri ünlü kişi kalmadı. Bu sahtekârlık böyle nasıl aylardır videolar doldurup yayımlayabiliyor? Bunları önleyecek bir makam-merci yok mu?
Ya bitkisel ilaç reklamlarına ne demeli? Cep telefonlarından günde birkaç adet geliyor. “Bu ürünü alırsanız bir haftada hiçbir şeyiniz kalmayacak. Vallahi de billahi de. Yalan söylersem iki gözüm aksın. Çocuklarımın ölüsünü göreyim. Oruçlu ağzımla söylüyorum. Yalan söylersem ekmek çarpsın! İlaç şirketleri, kendi ürünlerini satabilmek için bizim ürünümüzü eczanelere aldırmıyorlar, İyileşmezseniz, paranızı on misli iade etmezsem şerefsizim!”
ÇÜRÜYEN DEĞERLER SİSTEMİ
Bütün bu sahtekârlıklar, yoksulluktan değil, toplumsal değerlerin çürütülmesinden kaynaklanıyor. Açıkgözler, bazı insanların siyasi ilişkileri kullanıp birkaç yılda zengin olduklarını ve hak etmedikleri mevkilere yükseldiklerini görünce “Niçin biz de yapmayalım?” diyorlar. Yoksulların elinden bu üçkâğıtçılıklar gelmiyor. Onlar emekliler, açık ve gizli işsizler, atanamayan öğretmenler olarak mitingt meydanlarında, hükümet kapılarında gösteriler yapıyorlar.
Biz 86 milyon, kalabalık bir toplumuz. Bu işleri yapan çürük insanlar toplumun içinde çok küçük bir kesimi oluşturuyor ama zararları çok büyük. Sahte ehliyetin, sahte diplomanın toplumda yarattığı tehlikeye düşünelim. Ayrıca bu insanlar, başkalarına da kötü örnek oluyor.
BALIK BAŞTAN KOKMUŞ
Bugünkü yolsuzluk çeteleşmesinin nedeni hukukun, liyakatin ayaklar altına alınmış olmasıdır. Balık baştan kokmuştur. Devlet memuriyetine girişte mülakatla yandaş seçildiği, parti militanlarının savcı yapıldığı, yandaşların rektör atandığı hak ve hukukun kitaplarda kaldığı bir dönem yaşıyoruz. kendi partisinin yönettiği belediyelerdeki yolsuzluklara göz yumup muhalif belediyelerin işlemlerini didik dedik eden ve bunlardan suçluluk üreten bir tutum bu çürümeyi önleyemez.
Valileri rüşvetle atayan Osmanlı sistemi, kadıların rüşvet almasını önleyebilir miydi? Halk şairi nasıl da özlü olarak anlatmıştı: “Kaza bela ile alem do9lduğu/Kazların kadıya uçmaklığından.”
Bu hal böyle devam ederse toplumsal ilişkileri ayakta tutan başkalarının hak ve hukukuna saygılı, bir makama ancak emekle, liyakate gelinebileceği inancı darmadağın olacaktır.