Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? 6. Bölüm
Baruch Spinoza Konuşuyor
Baruch Spinoza, 17. yüzyıl Avrupa düşüncesinin en özgün ve radikal filozoflarından biridir. Tüm düşünürlerin söylediği bir söz vardır ki onun değerini ortaya koyar: “Spinoza olmasaydı, modern düşünce eksik kalırdı.” Gerçekten de öyledir. Bakalım Spinoza günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı Türk halkına neler söylerdi:
Ey Türkiye halkı,
Ben, geçmişin derinliklerinden gelen bir sesim. Adım Baruch Spinoza.
Buraya sizinle konuşmaya geldim çünkü içinde yaşadığınız toplumda hem umut hem de kaygı görüyorum. Umudu, aklınızda ve kalbinizde taşıdığınız sorularda görüyorum. Kaygıyı ise baskıda, suskunlukta ve korkuda görüyorum.
Ben, hiçbir dogmaya, hiçbir iktidara, hiçbir yüceltilmiş önyargıya bağlı değilim. Ben yalnızca akla, doğaya ve insanın özgürlüğüne inanırım. Ve bu inançla size sesleniyorum.
Benim zamanımda insanlar fikirlerinden dolayı afaroz edildi, susturuldu, yakıldı. Ben de dışlandım, lanetlendim, ama hiçbir zaman düşünmeyi bırakmadım. Çünkü bilirim ki; insanın özü, düşünme yetisidir. Bugün, sizin topraklarınızda olsaydım; camilerden, okullardan, meclislerden ve meydanlardan yükselen sesleri dinler, yüzlerinizdeki soruları, yorgunlukları ve umutları görürdüm. Ve size şöyle seslenirdim:
Düşünmek, İnsanın Kurtuluşudur
Ey halk, düşünmekten korkmayın. Ve unutmayın ki korkuyla inanan, inancını yitirmiştir. Sorgulamaktan vazgeçen, insan olmaktan uzaklaşır.
Size öğretilenle yetinmeyin. Duyduklarınızı tekrar etmeyin. Her fikir, her inanç, her gelenek sınanmalıdır. Çünkü hakikat, ancak aklın filtresinden geçerek kendini açığa çıkarır.
Düşünce özgürlüğü sadece bir hak değil; bir görevdir. Çünkü düşünmeyen bir halk, önce özgürlüğünü, sonra onurunu yitirir.
Devlet, Halk İçindir – Halk Devlet İçin Değildir
Devletin gücü, halkın aklına ve vicdanına karşı değil, onun hizmetinde olmalıdır. Devletin görevi, sizi korkutmak, susturmak, hizaya sokmak değil; sizi korumaktır. Devleti kutsallaştıran, zalimi yüceltir. Devleti denetlemeyen, zulmü davet eder. Siyasi iktidar, sınırsız olduğunda erdem değil, baskı üretir. Ve baskı, insanı erdemli kılmaz; sadece sessiz yapar.
Unutmayın: Adalet, bir bina değil; bir davranıştır. Demokrasi, bir sandık değil; bir bilinçtir.
İnanç ve Akıl: Birbirine Zarar Vermemeli
Ben Tanrı’ya inanırım, ama onu bir tahtta oturan yargıç gibi değil, doğanın sonsuz düzeni içinde görürüm. Tanrı’yı anlamak, doğayı anlamaktan geçer.
Din, insanı korkutarak değil, erdemli kılarak yüceltmelidir. Devletin dini, adalettir.
Ve dinin devleti olamaz, çünkü din vicdan işidir; zorlama ile değil, özgürlük ile yaşanır.
Bugün görüyorum ki, inanç siyasete alet edilmekte, iktidar dini kullanarak kendi mutlakiyetini meşrulaştırmakta. Bu ne Tanrı’nın yüceliğine yaraşır ne insan aklına. Din, insanı korkutarak değil; sevgiyle, anlayışla yüceltmelidir.
Siz inançlı bir toplumsunuz. Bu güzel bir şeydir. Ama inancı, iktidarın hizmetine verirseniz; onu bir kalkan değil, bir silah hâline getirirsiniz. Bu ise ne din ne insana yakışır.
Toplumsal Barış, Farklılığa Tahammül ile Mümkündür
Bu topraklar farklı halkların, dillerin, inançların yurdudur. Ve bu, bir zayıflık değil; muazzam bir zenginliktir. Mezhepler, diller, yaşam tarzları... Bunlar bir milleti bölen değil, onu olgunlaştıran unsurlardır.
Türk, Kürt, Alevi, Sünni, göçmen, yerli… Bunlar Tanrı’nın yaratışındaki çeşitliliğin adlarıdır. Hiçbiri ötekinden daha kutsal ya da daha aşağı değildir. Barış, ancak eşitlikle mümkündür. Bir yurttaşın hakkı diğerinden eksikse, orada barış değil tahakküm vardır. Toplumu yaşatan, zorla kurulan bir birlik değil; ortak iyide buluşan özgür iradelerdir.
Unutmayın, birbirinize benzemeniz gerekmez. Sadece birbirinizi yaşatmanız gerekir. Kendi inancını tek hakikat, kendi yaşam biçimini tek doğru sayan, sadece kibriyle konuşur. Kibirden çıkan ses, hakikate sağırdır
Gerçek Özgürlük, İçsel Bir Disiplindir
Özgürlük, sadece zincirleri kırmak değildir. Özgürlük; tutkularının esiri olmayan, nefrete teslim olmayan, aklıyla yaşayan insanın hâlidir.
Sizi öfkelendiren her şey, sizi yönetir. Kin, bir milletin içini çürüten sessiz bir hastalıktır. Eğer özgür olmak istiyorsanız, önce nefretten özgürleşin.
Ve bilin ki: Bir halk, düşmanlarını değil, kendi içindeki korkuyu yendiğinde özgürleşir.
Akıl ve Sevgiyle Yönetilen Bir Toplum
Ey Türkiye halkı, korku üzerine kurulu hiçbir düzen kalıcı değildir. Zulüm, ancak kendi gölgesinde büyür. Ama siz, aklın ışığını taşıyorsunuz. Bu ışığı söndürmeyin. Bırakın insanlar inandıkları gibi düşünsün, sevdikleri gibi konuşsun. Devlet, yurttaşının neye inandığını değil, ona ne kadar adil davrandığını önemsemelidir.
Gerçek barış; silahlarla değil, anlayışla kurulur. Gerçek özgürlük; başkalarının düşüncesine tahammül edebilme cesaretidir. Ve gerçek yönetim; halkına güvenen bir yönetimdir."
Son Sözüm: Kendi Aklınızla Düşünün
Ey Türkiye halkı, dünyanın size söylediği her şeye inanmayın.
Siz ne sadece doğunun mirasısınız ne sadece batının arzusu. Siz, kendinizsiniz.
Kendi aklınızla düşünecek, kendi yolunuzu çizecek, kendi hakikatinizi inşa edecek güce sahipsiniz.
Eğer bir gün, düşünce suç sayılırsa, bilin ki suçlu düşünce değil; ona tahammül edemeyen cehalettir.
Benim size vasiyetim şudur: “Korkmayın. Sormaktan, tartışmaktan, sevmekten ve en çok da düşünmekten korkmayın. Çünkü insan, düşünmediği gün ölür; yaşasa bile.”
Teşekkür ederim.
Arzu Kök