Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? 9. Bölüm
Seneca Konuşuyor
Seneca (Lucius Annaeus Seneca), M.S. 1. yüzyılda yaşamış, Stoacı felsefenin önemli temsilcilerinden biri olan Romalı bir düşünür, devlet adamı ve yazardır. Stoacılık öğretileri doğrultusunda ahlaki erdem, bilgelik, sükûnet ve kaderin getirdiklerine karşı ruhsal direnci savunurdu. Eğer Seneca günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı bakalım neler söylerdi bize:
Ey Türk halkı,
Zor zamanlarda yaşıyorsunuz, ama zorluklar yeni değil. Zor olan, sizsiniz. Çünkü acıya değil; acının ne olduğunu bilmemeye dayanamıyorsunuz. Kalabalıklar içinde kayboldunuz. Gürültü çoğaldı ama içsel sessizlik yok oldu. Herkes konuşuyor, ama kimse kendini duymuyor. Soruyorum size: En son ne zaman kendinizle baş başa kaldınız?
Zaman akıp gidiyor. Şikâyet ediyorsunuz: Hayat kısa. Ama hayır... Hayat kısa değil, biz onu boşa harcıyoruz. Vakit öldürüyorsunuz. Oysa o sizi öldürüyor, yavaş yavaş, fark etmeden. "Sahip olmak" için yaşarken, "olmayı" unuttunuz.
Sizler bir çağda yaşıyorsunuz ki, her şey var ama hiçbir şey tam değil. Bilgiye erişiminiz sınırsız; ama bilgelik eksik. Malınız var; ama tatmininiz yok. Özgürlük istiyorsunuz; ama önce kendi arzularınızın kölesi olmuşsunuz.
Kendinize şunu sorun: “Ben neyin peşindeyim? Ve bu peşinde olduğum şey, gerçekten benim mi?”
Bazılarınız, hayatı bir yarış sanıyor. Kim daha çok kazanırsa o kazandı, diyorsunuz. Ama kazandıklarınız sizi kendinize yaklaştırmıyorsa, bu zafer midir yoksa incelikli bir kaybediş mi?
Ruhunuzu ölçemediğiniz bir dünyada, bankadaki sayıları ölçmenin anlamı nedir?
Her şeyin fazlasını istiyorsunuz: Daha çok para, daha çok başarı, daha çok güç, daha çok söz hakkı.
Mutluluk bir yere varmak değil, bir hâl içinde olmaktır. Bana sorarsanız, şu an toplumunuzun en büyük hastalığı: Tatminsizlik.
Hiçbir şey yetmiyor. Çünkü arzu doyurulmaz. Daha fazlasını isteyenin zinciri, görünmez ama ağırdır. Toplumunuzun büyük bir bölümü mutsuz, kızgın, yorgun.
Ama soruyorum: Bu mutsuzluk gerçekten dış koşullardan mı, yoksa kendi zihninizden mi kaynaklanıyor?
Kendi evinizi düzeltmeden, devleti düzeltemezsiniz. Siyaseti suçlarsınız. Ekonomiyi, sistemi, geçmişi…
Ama Seneca der ki: Devlet dediğin, yurttaşların ruhunun aynasıdır.
Bir toplum, içindeki bireylerin ahlakı kadar güçlüdür. Adalet yukarıdan beklenmez; önce sen adil ol. Doğruluk tepeden empoze edilmez; önce sen doğru yaşa.
Biri size “dürüst olun” dediğinde, etrafınıza bakarsınız: "Kim dürüst ki?" dersiniz. Ama soru yanlış yerde. Sen dürüst müsün? Diğerlerinin düşmesi, senin düşmene gerekçe olamaz.
Ülkenizde insanlar birbirine güvenmiyor. Ama güven, önce kendi vicdanına duyulan güvenle başlar. Çünkü kimseye hesap vermeyeceğini düşünen biri, önce kendini kandırır. Herkes bir diğerine aynadır. Sen eğrilirsen, toplum yıkılır. Unutmayın: Kanunlar zayıf olduğunda, ahlak güçlü olmalıdır. Ahlak kaybolduğunda, özgürlük cehenneme döner.
Ey gençler, zamanın çocuğu değil; efendisi olun. Hayat size uzunmuş gibi gelir; ama sadece hevesleriniz uzundur, zaman değil. Zaman, sahip olduğunuz en büyük servettir; ama herkes onu bedava harcar. Gece gündüz telefonlara bakıyor, başkalarının hayatlarında kendi boşluğunuzu seyrediyorsunuz. Kendinize yabancılaştığınızda, özgür görünseniz de esirsiniz.
Şunu bilin: Kendini inşa etmeyen genç, başkalarının projelerine taş taşır. Kendini tanımayan zihin, başkasının fikriyle savrulur.
Geleceği değiştirmek isteyen, bugünün efendisi olmalıdır. Özgürlük yalnızca duvarların yıkılmasıyla değil, zihnin zincirlerinden kurtulmasıyla olur. Kendini inşa etmeyen genç, bir başkasının hayaline hizmet eder. Korkmayın, sorgulayın. Ama eleştirirken de ahlakınızı unutmayın. Yıkmak kolaydır. Ama erdem, inşa eder.
Tecrübe, yaşla gelmez; anlamakla gelir. Gençleri yargılamadan önce onları dinleyin. Sessizlik de öğüt verebilir. Çocuklarınıza sadece ev değil, yön de bırakın. Çünkü bir millet, yolunu kaybettiğinde haritayı yaşlılardan ister. Ama yaşlılar susmuşsa, gençler nereden bilecek hangi yol doğru?
Ey yaşlılar, bilgeliğiniz varsa, gösterin. Yaş sadece rakamdır; Eğer içinizde derinlik yoksa, yaşınız sadece bir kronolojidir. Gençlere güvenin. Onlara bağırmayın; onlara yol gösterin.
Siz ölümü konuşmaktan korkuyorsunuz. Oysa ölüm, yaşamın bekçisidir. Ölümün varlığı olmasaydı, hiçbir şeyi ciddiye almazdınız. Ama ölümlü olduğunuzu bilmek, size anı yaşamanız gerektiğini hatırlatır. Yarınlar yokmuş gibi eğlenmek değil; bugün varmış gibi yaşamak…
Her gün kendinize şunu sorun: “Eğer bugün son günüm olsaydı, içimde pişmanlık mı olurdu, yoksa huzur mu?”
Ey halkım, insan kalın.
Zor zamanlar geçirdiniz, geçiyorsunuz. Ama zorluklar sizi değersiz kılmaz. Zorluklar karakteri sınar. Eğer içinizde cesaret, sabır ve erdem varsa, hiçbir fırtına sizi yıkamaz.
Unutmayın: Korkak halklar özgürlüğü değil, güvenliği satın alır. Bilgisiz halklar her sese inanır. Ahlakı terk eden halklar, kendi çöküşünü hazırlar.
Sevgili halkım,
Her sabah kalktığınızda, kendinize şunu sorun: "Bugün gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece günü geçiriyor muyum?"
Ve şunu bilin: Evinizi onarın ama önce ruhunuzu temizleyin. Toplumu eleştirin ama önce kendinizi gözden geçirin. Geleceği hayal edin ama bugünü yaşayın. Başkalarına iyilik yapın ama erdemi gösteriş için değil, doğası gereği yapın.
Ve en önemlisi…
İnsan kalın.
Sade olun.
Cesur olun.
Erdemli olun.
Arzu Kök