HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSMAK, SUÇA ORTAK OLMAKTIR
Türk milleti, milli mücadelenin ateşinde yoğrulmuş bir millettir. O ateş, bu millete kula kulluk etmeme bilincini aşılamış; tabuları, baskıları kırmayı öğretmiş; vatandaş olmayı, onurla ayağa kalkmayı öğretmiştir. Bugün yüz yıl önce yakılan o ateş; çıkarlarını, toplumun ortak çıkarlarının önünde tutan, milli ve dini hassasiyetlerimizi kirleterek kullanan, bizi bölmeye çalışan bir zihniyetle söndürülmeye çalışılıyor.
Millet olarak var olmamızın ve varlığımızı sürdürmemizin önüne set çekmeye çalışan bu zihniyet; dinî ve milli duyguları istismar ederek insanlarımızı birbirine düşürüyor. İtaat ile inancı birbirine karıştırarak sadakati, sorgulamadan teslimiyeti kabul etmemiz için her türlü korku ve baskı yöntemini fütursuzca uyguluyor. İnsanı "insan" yapan değerleri merkeze oturtan; eşitlik, özgürlük, hukuk üzerine inşa edilen Cumhuriyet yönetimini milletimize çok görülüyor. O zihniyet, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak kurduğumuz Cumhuriyeti ortadan kaldırmaya çalışıyor. Milletimiz; sabırla adaletin işlemesini; hukuk, adil yargılanma, ifade özgürlüğü gibi temel ölçülerin yeniden hayat ağacımızı süslemesini istiyor ve bekliyor.
Bir bakın Allah aşkına ülkeye: Adalet, adil olmayan ellerde zulüm makinası adeta. Yalan sıradanlaşmış, hukuk baskılanmış, liyakat yerini adam kayırmaya terk etmiş, kamu hayatının şeffaflığı zedelenmiş; yolsuzluk, yoksulluğun üstüne karabasan gibi çökmüş. Milli vicdanın aldığı yara ile sürekli kan kaybediyoruz. Devlet, güvenilirliğini kaybetti. Eğitim, ayrı bir yara. Eğitim; milli mücadelenin mirasını taşıyan aydın ve özgür bireyleri yetiştirmek yerine, sorgulamayan, teslimiyetçi insan tipini hedefliyor. Bilim ekseninde endişe verici gerilemeler geleceğimizi karartıyor. Son yıllarda açıklanan istatistikler, insan sermayesinin eğitim ayağında sos veriyor; üniversiteye girişteki sonuçlar, özel ve kamu arasındaki çarpıklıklar, gençlerimizin gelecek kaygısını büyütüyor. Eğer gençliğimizi özgür düşünen, sorgulayan bireyler olarak yetiştiremezsek; geleceğimizi sağlam temeller üzerine kuramayız.
Ekonomi ve hayat pahalılığı meselesi, günlük hayatın en somut tehlikesi. İnsanlarımızın cebindeki para erirken, asgari ücret, istihdam ve enflasyon gibi göstergeler toplumsal adaletsizliğin çıpası hâline geliyor. Ekonomide kısa vadeli süslemelerle gerçek sorunları örtmek, uzun vadede daha ağır faturalar çıkardığını artık sağır sultan da duymuş olması gerekmez mi? Fatura yine yoksul olanlara kesiliyor; yarınlarımızı güvence altına almak yerine, günü kurtarma çabalarıyla yol alınıyor.
Peki, “çözüm ne, çözüm nerede”, diyenleriniz olacak.
Çözüm: öncelikle gerçekçi ve onurlu öz/eleştiriyle başlar. Kurtuluşun yolu, önce kendine dönmek, sonra birlik olmak, birlikte hareket etmekle yol alınır. Bu, öncelikle, “kula kul olmamak” demektir; irademize sahip çıkmak, milli vicdanı korumak demektir. Bu, hukuku, liyakati, şeffaflığı, eğitimi yeniden merkeze alacak politikalar talep etmek, demektir. Burada görev her vatandaşa düşer. Okullarda bilimin, sorgulamanın, eleştirel düşüncenin yerini sağlamlaştırmanın; kamu yönetiminde hesap verebilirliğin, adil atama ve rekabetçi liyakat mekanizmalarını tesisi şarttır ve bu talep yüksek sesle dile getirilmelidir.
Sivil toplum ve meslek örgütlerine, üniversitelere, hukukçu kimliğini taşıyanlara, basına ve aydınlara büyük görev düşmektedir. Unutulmasın ki suskunluk, suça ortak olmaktır. Eleştiri, yapıcı ve ısrarcı bir sorumluluk gerektirir; hatayı gösterip yol açmak ise sabırla yapılacak fedakârlıktır. Milli ve dini değerleri kullanarak ikbal arayanlarla mücadele etmek, onları adalet önüne çıkarmak ve kamu vicdanını onarmak için el ele vermek birinci görev addedilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti, bizim onurumuzdur, vicdanımızdır. Yüz yıldır düşe kalka da olsa Cumhuriyetimizden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Bugün tekrar ayağa kalkmak, çürümenin üzerimize örttüğü yorganı üzerimizden atarak doğrulmak, milli ve insani değerlerimizi özüne dönmek zorundayız. Yoksa sadece evlatlarımızın geleceğini değil, bu toprağın kendisini de kaybederiz. Atalarımız; bu toprakları, bu Cumhuriyeti bize miras değil emanet bıraktı. Emanete sahip çıkmak da her birimizin boynunun borcudur.
Hadi ÖNAL/ 25 Ekim 2025 / ELâZIĞ

















