Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? 15. Bölüm
Pisagor Konuşuyor
Pisagor (Pythagoras), MÖ 6. yüzyılda yaşamış ünlü bir Antik Yunan filozofu, matematikçi ve bilim insanıdır. Genellikle “Pisagor Teoremi” ile tanınsa da etki alanı matematiğin çok ötesine uzanır. Bakalım günümüzde Türkiye’de yaşasaydı bizlere neler söylerdi:
Ey Türkiye halkı,
Binlerce yıl sonra, bu kadim topraklara yeniden ayak bastım.
Ben Pisagor’um. Binlerce yıl önce sayıların dilini konuştum, yıldızların hareketinde düzen gördüm, ruhun titreşiminde evrenin müziğini duydum.
Şimdi, sizin çağınıza geldim. Çünkü bu topraklar kadimdir ve kadim topraklarda hakikat, yalnızca unutulmuş olabilir, kaybolmaz.
Buradayım çünkü görüyorum:
Bilgi artmış ama bilgelik azalmış.
Ses yükselmiş ama anlam yitmiş.
İnşa çoğalmış ama insan daralmış.
Ben size hesap öğretmeye değil,
İçinizdeki dengeyi hatırlatmaya geldim.
"Zihin bilgiyi, kalp ise dengeyi arar."
Görüyorum: Okullarınız dolu ama sınıflar suskun.
Sınavlar çok, ama hayal kuran çocuk az.
Diplomalarınız var, ama düşünceyle beslenmeyen bir toplum,
Harfleri yutan ama anlamı kusan bir sistemdir.
Ey halk,
Öğrenmek bilgi toplamak değil, bilmekle ne yapacağını bilmektir.
Bir çocuğa fizik öğretmeden önce, doğaya saygı göstermeyi öğretin.
Bir gence matematik vermeden önce, vicdanını terbiye edin.
Siz, kendini ezberlemiş bir millet değil, kendini anlayan bir nesil yetiştirmelisiniz.
"Zıtlıklar çatışmak için değil, denge kurmak içindir."
Siz geceden şikâyet ediyorsunuz, ama yıldızlar karanlıkta parlar.
Siz öfkeden şikâyet ediyorsunuz, ama merhamet en çok öfkenin eşiğinde doğar.
Siz ki Doğu ile Batı’nın tam ortasındasınız…
Ama bu size zenginlik değil, çatışma getirmiş.
Halbuki ben derim ki: Bir üçgenin sağlamlığı, her kenarın bir diğerini tamamlamasıyladır.
Bir toplum da öyledir.
Ey halk,
Kendiniz gibi düşünmeyeni düşmanlaştırmak,
Zıtları bastırmak, toplumun ruhunu sakatlamaktır.
Şunu unutmayın: Düşmanlık kolaydır. Uyum, yüksek matematik ister.
"Teknoloji hız verir, ama yönü göstermez."
Siz ellerinizdeki cihazlarla dünyayı parmaklarınızın ucuna getirdiniz.
Ama kendinizden, birbirinizden, hatta çocuklarınızdan uzaklaştınız.
Zihinleriniz uyarılıyor, ama kalpleriniz uyuşuyor.
Bilgi çok, ama anlam eksik.
Unutmayın: İnsan, yalnızca bilen değil, bilenle ne yaptığına göre değer kazanır.
Bir algoritma, size sevgi öğretmez.
Bir yapay zekâ, size erdem sunmaz.
Sizin en büyük gücünüz hâlâ aklınızda değil, vicdanınızda.
"Doğa sizi izliyor."
Ormanlarınız kesiliyor. Sularınız kirleniyor. Gökyüzünüz kuruyor.
Ama siz hâlâ betonun zaferini, toprağın çığlığından üstün görüyorsunuz.
Ben yıldızların hareketinde oranlar gördüm.
Siz yıldızları bile göremeyecek kadar ışıkla kirletiyorsunuz geceleri.
Ey halk,
Doğa sadece yaşanacak yer değil, yaşamanın öğretmenidir.
Ve doğaya ihanet eden bir toplum, en sonunda kendi çocuklarına ihaneti miras bırakır.
"Adalet, matematiğin ahlakıdır."
Ben size bir formül söyleyeyim: Adalet = Denge + Merhamet.
Ama sizde adalet terazisi bozulmuş.
Birilerine dokunulmazlık, diğerlerine dokunulabilirlik verilmiş.
Benim öğretim şuydu: Bir toplum, zayıf olanı ne kadar koruyorsa, o kadar güçlüdür.
Güçlü olanın hatası alkışlanıyor, zayıf olanın fısıltısı bastırılıyorsa,
Orada düzen değil, korku vardır.
Ben size evrensel bir yasa söyleyeyim: “Hakikat, tek sesli koroda değil; uyum içinde çalan çalgılarda yaşar.”
Bir öğretmenin öğrenciler arasında yaptığı ayrımda,
Bir gazetecinin kaleminde,
Bir vatandaşın öteki fikre gösterdiği tahammüldedir.
Siz adaleti yasayla değil, erdemle yaşatacaksınız.
Yoksa hiçbir yasa, çürümüş bir vicdanı iyileştiremez.
Ey halk,
Adalet, yalnızca mahkeme salonlarının işi değildir.
Adalet, sokakta, okulda, evde, sofrada başlar.
"İnsan kendini unuttuğu zaman başkalarına yabancılaşır."
Kendi içine bakmayan kişi, başkasının içini yargılamakta acele eder.
Benim zamanımda, bilgeliğe ilk adım şuydu: "Kendini tanı."
Bu söz hâlâ geçerli.
Siz her şeyi öğreniyorsunuz ama kendinizi unutuyorsunuz.
Kim olduğunuzu, neye inandığınızı, neyi savunduğunuzu bilemeden yaşıyorsunuz.
İmajlarınız var, ama kimliğiniz silik.
Gösteriyorsunuz ama hissetmiyorsunuz.
Ey Türkiye halkı,
Siz Mevlânâ’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş’ın torunusunuz.
Onlar içe bakarak dünyayı anlamışlardı.
Siz dışa baka baka kendinizden uzaklaştınız.
Siz neden bu kadar bölündünüz?
Neden kutuplaşmayı büyütüyorsunuz?
Unutmayın: Bir üçgenin ayakta durabilmesi için üç kenarın da iş birliği gerekir.
Siz bir bütünsünüz. Birbiriniz olmadan hiçbiriniz tam değilsiniz.
Son sözüm şudur:
Ben Pisagor’um.
Ama artık bu topraklarda doğan her çocuk, içindeki Pisagor’u uyandırabilir.
Yeter ki doğru sorular sormaktan korkmasın.
Yeter ki bilgiyi yalnızca güç değil, bir sorumluluk olarak görsün.
Her insan, bir evrenin küçük modelidir.
Ve her millet, kendi içinde bir geometri taşır.
Sizin geometri bozuldu.
Ama yeniden çizilebilir.
Yeter ki: Hesap yapmayı değil, hesabı sorgulamayı öğrenin.
Ezberlemeyi değil, anlamayı seçin.
Ben’i değil, bizi hatırlayın.
Bilgiyi güç olarak değil, sorumluluk olarak taşıyın.
Ben Pisagor’um.
Ama artık bu sözler bana değil, bu toprakların geleceğine aittir.
Arzu Kök


