Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? 11. Bölüm
Sokrates Konuşuyor
Sokrates (MÖ 469 – MÖ 399), Antik Yunan filozofudur ve Batı felsefesinin kurucularından biri olarak kabul edilir. Atina'da yaşamış olan Sokrates, özellikle ahlâk felsefesi ve bilgi felsefesi alanındaki görüşleriyle tanınır. Bakalım Sokrates günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı bize neler söylerdi:
Ey Türkiye halkı…
Ben bir yabancıyım; ama aslında hiç de yabancı değilim.
Çünkü insanın özü her yerde aynıdır: Korkar, sever, inanır, unutur ve tekrar sorar. Size öğüt vermek için değil, size unuttuğunuz soruları hatırlatmak için buradayım.
Kalabalıklar içinde bir başına yürüyen insan…
Bir elinde telefon, bir kulağında gürültü, zihninde bin parça düşünceyle…
Sahi, sen en son kendi sesini ne zaman duydun? Bu dünyada her şeyin fiyatı var. Ama senin değerin ne? Kendi ruhunun kıymetini bilmeden yaşıyorsan, o zaman sadece bedenin nefes alıyor demektir.
Bana diyorlar ki: “Sokrates, sen neden hep soru soruyorsun?” Çünkü cevapları çok olan yerde, düşünce tembelleşir. Ve tembel bir zihin, kolay yönetilir. Siz bilgiyle dolusunuz. Ama bilgelik eksik. Bilgi, nesneyi tanır. Bilgelik, kendini tanır.
Ey insanlar,
Birbirinize bakarken ne görüyorsunuz? Kıyafetini mi? Mezhebini mi? Oy verdiği partiyi mi? Yoksa insanı mı?
Eğer bir insanı sadece sana benzediği sürece seviyorsan, sevdiğin o kişi değil, kendinin yansımasıdır.
Oysa erdem, en çok farklı olana gösterdiğin saygıyla ölçülür.
Ey dostlar,
Kimi güçlülerin peşinden gidiyor, kimi iktidar hırsıyla yanıyor, kimi de yalnızca başkasına benzemekle meşgul. Ama ben size şunu soruyorum: Kendin olmak ne demektir?
Sizin inandığınız şeyler gerçekten size mi ait, yoksa sadece kalabalığın sesi mi?
Bir fikri savunmak mı daha değerlidir, yoksa onu sürekli sorgulamak mı?
Çünkü sorgulamayan fikir, fanatizmin tohumudur. Bugün insanlar dine sarılıyor, kimliklere tutunuyor, bayraklara sarılıyor. Ben size sormak istiyorum: Dindarlık gerçekten Tanrı’yla bir bağ mıdır, yoksa toplumda yer edinmenin aracı mı olmuştur?
Milliyetçilik, başkasını küçümsemek için mi, yoksa kendi sorumluluğunu hatırlamak için mi vardır?
Ey gençler,
Size başarıyı ölçmeniz için testler veriyorlar.
Ama size hiç ruhunuzu ölçmeyi öğreten oldu mu?
Bugün kaç kişiye gerçekten kulak verdin?
Bugün kaç yanlışına “evet, burada haksızdım” diyebildin?
Bugün kaç defa sessizliğin içinde kendinle yüzleştin?
İşte bunlar, insanı bilge yapar.
Ey anneler, babalar…
Çocuklarınıza her şeyi veriyorsunuz. Ama ya kendilerini bulmalarına izin veriyor musunuz?
Onlara hazır fikirler veriyorsunuz: “Şu doğru, bu yanlış. Biz böyle inanırız.”
Ama ya onların kendi doğrularını aramasına alan açıyor musunuz?
Çünkü gerçek inanç, dayatmayla değil, sorgulamayla oluşur.
Ey dindarlar,
Çok dua ediyorsunuz. Ama kendinize dua eder gibi hiç baktınız mı?
Hakkı konuşmaktan çekindiğiniz yerde, hangi inancın içindesiniz siz?
Eğer Tanrı, adaletliyse, adaletsizliği savunarak mı O’na yakın olunur?
Dini, kalabalığın kalkanı değil, yalnızlığın aynası yapın.
Çünkü Tanrı, gürültüde değil, sessizlikte konuşur.
Ey siyasetçiler,
Size göre her şey halk için… Ama halkın fikri için mi, yoksa alkışı için mi yaşıyorsunuz?
Güç, insanın içindeki karanlığı büyütür; ancak erdem varsa, o gücü aydınlatır.
Eğer her eleştiri bir tehditse, orada halk değil, korku rejimi vardır.
Ey yurttaşlar,
Herkes özgürlükten bahsediyor. Ama siz, gerçekten ne zaman özgür hissettiniz?
Ne zaman bir fikri savunurken, “bunun bedelini ödemeye hazırım” dediniz?
Ne zaman birini savunurken, “bu benim düşmanım bile olsa haksızlığa uğruyor” dediniz?
İşte gerçek özgürlük, tam orada başlar.
Ey insanlar,
Hepiniz bir gelecek istiyorsunuz. Ama geçmişle hesaplaşmadan, gelecek inşa edilir mi?
Yanlışlarımızı sadece düşmanlarımız yaptığında mı fark ederiz?
Kendimiz yaptığımızda da adını koyabilir miyiz?
Cesaret sadece savaşta mı olur?
Kendi gölgesine bakmak da cesaret ister. Ben size bilgi satmıyorum.
Sadece bir şey hatırlatmak istiyorum: Ruhunuz, bedeninizden daha kıymetli.
Ama siz ruhunuzu eğitmeden, bedenin peşinden koşuyorsunuz. Ruhun eğitimi, kendinle yüzleşmekle başlar.
Ve bu da şu sorularla mümkün olur:
— Ben kimim?
— Neyi savunuyorum?
— Ne zaman korktum ne zaman sustum?
— Ne zaman bir haksıza “dur” dedim?
— Ne zaman kendi hatamla yüzleştim?
Ve son olarak: Bugün iyi bir insan olmak için ne yaptım?
Ey halk,
Beni sevmek zorunda değilsiniz. Hatta beni yargılayabilirsiniz. Ama beni yargılamadan önce, kendinizi yargılamaya cesaret edin. Çünkü ben ölürüm; ama siz yaşamaya devam edersiniz.
Ve en zor olan şudur: Sorgulanmamış bir hayatı, her gün yaşamak zorunda olmak.
Size bırakacağım tek miras şudur:
Sorgulayın.
Düşünün.
Ve her gün şu soruyu sorun:
Bugün biraz daha iyi bir insan oldum mu?
Zira sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez.
Arzu Kök
















