Atatürk
Atatürk
Hangi koşulların ürünü?
19’uncu yüzyılın son çeyreğinde, Osmanlı toplumunun çeşitli unsurlarının yaşadığı ve Tanzimat’la başlayan Batılılaşma hareketinin en yaygın olduğu Selanik’te doğdu.
Orta sınıftan bir aileye mensuptu.
O dönemde en gözde mesleklerden biri olan askerliği seçti ve harp okulunu bitirdi.
Zeki ve ele avuca sığmaz bir kurmaydı.
Osmanlı taşrasında görevlendirildi ise de aklı fikri payitahtta idi ve ordunun başına geçmek istiyordu.
Enver Paşa, ona bu fırsatı vermedi.
O da son Padişah Vahdettin‘in fahri yaveri oldu.
Fransız İhtilalinin yaydığı Burjuva devriminin etkisindeyken 1917’de Rusya’da patlayan Komünist ihtilalin de tanığı oldu ve Anadolu’ya geçtikten sonra bir ara onun da etkisinde kaldı.
1929 İktisadi buhranı devlet başkanı olarak yaşadı.
Kullandığı adlar
Ailesi, ona Müslümanlar arasında en yaygın adlardan biri olan Mustafa adını koydu.
Okulda matematik zekâsı nedeniyle öğretmeni buna Kemal adını ekledi.
Harbiumumi’de paşa rütbesine yükseltilerek Mustafa Kemal Paşa oldu.
Sakarya Savaşı’nda attan düşerek kaburga kemikleri zedelendiği için Gazi unvanını da aldı.
Meclis reisi isi. Mareşal rütbesine de yükseldi.
Harf devrimi üzerine Muallimler Cemiyeti ona “Başöğretmen” unvanını verdi.
![]()
Uzun yıllar Gazi Mustafa Kemal adını kullandı ise de Atatürk soyadını aldıktan sonra Mustafa adını kullanmaz oldu.
Kemal Atatürk olarak imza atarken, Arapça olduğu için Kemal adını da bir süre kale anlamına geldiği söylenen Kamal’a çevirdi ise de öldüğünde Kemal Atatürk’tü.
![]()
Askerliği
İtalyanlara karşı Trablusgarp’ta gerillacılık yaptı.
Çanakkale Savaşı’nda ünlendi.
![]()
Sofya’ya Ateşemiliter yapılarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı.
Doğu’da askerî harekâtta bulundu.
Suriye cephesinde ordusu feci bir yenilgi yaşadı.
Mütarekede Yıldırım Orduları Grup Komutanlığından ayrıldı.
İstanbul’da altı ay Harbiye Nazırı olmak istediyse istediğini elde edemedi.
İngilizlerin, Doğu’daki karışıklık önlenmezse müdahale edeceklerini ihtar etmeleri üzerine, buraları yatıştırmak görevi ile Ordu Müfettişliği unvanıyla Anadolu’ya gönderildi.
Yurdun birçok yerinde Müdafaai Hukuk Cemiyetleri kurmuş olan ve Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasıyla her yanda direnişe geçen milletin safını seçti ve Kurtuluş Savaşı’nın önderliğine adaylığını koydu.
Erzurum ve Sivas kongrelerinin baş aktörüydü.
Padişah ve hükümetle uzlaşma çabaları sonuç vermeyince askerlikten istifa etmek zorunda kaldı.
![]()
Tarihin doğru yanında
Millî Bağımsızlık ve ulusal kurtuluş hareketleriyle yeni tarihî bir dönem başladığını fark etti.
Yeni dünya koşullarında Türkiye’nin bu badireyi atlatabileceğini, sultanlık gibi kurumların miadını doldurduğunu görüyordu.
Dost ve düşmanlarını doğru saptadı ve düşmanlarını teker teker alt edecek bir taktik uyguladı.
Bolşevik devriminden, İslam dünyasından destek istedi ve aldı.
Milletin insan ve maddi kaynaklarını harekete geçirdi.
Meclis’te bir yanına Alevilerin, öbür yanına Sünnilerin temsilcilerini oturttu ve Halifelikle hesaplaşmayı en sona bıraktı.
Ülkedeki milliyetlerin kardeşliğini ve demokratik haklarını dile getirdi.
Zaferden sonra orduyu barış düzenine geçirdi ve Lozan’da Misakı Millî’de sınır içinde gösterilen Kerkük ve Musul’u istemekten vazgeçti.
Emperyalistlerin yaklaşan kapışmalarına karşı Yunanistan’la dostluk ve bölge ülkelerle ittifaklar kurdu.
“Yurtta barış, dünyada barış” diyerek ülkeyi yeni maceralardan korumak istedi.
Hatay’ı barış yoluyla Türkiye’ye katmayı başardı.
![]()
Tek adam
Anadolu Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi Başkanlığından Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geçti.
Meclis tarafından Başkomutanlığa seçildi.
Birinci Grup’u kurarak Meclis’te ona dayandı ve Grubu Cumhuriyet Halk Fırkasına dönüştürdü.
1923’te Cumhurbaşkanı sıfatıyla yetkilerini güçlendirdi.
Türkiye’nin modern tarihinde en geniş yetkiler taşıyan bir asker ve siyasetçiydi.
1930’larda herhangi bir şeyi isteyip de reddedilmesi mümkün olmayan bir karizma edinmişti.
“İsteyip de yapamayacağım bir şey yoktur” diyordu.
Öldüğünde kendisine “Ebedi Şef” unvanı verildi.
Bir saygı ifadesi olarak günümüzde “Ulu Önder Atatürk” diye anılmaktadır.
![]()
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması, onu ülkede rakipsiz hâle getirdi.
Osmanlı hanedanını saf dışı etti. Kurtuluş Savaşı sırasında birlikte hareket ettiği arkadaşlarını da tasfiye etti.
Mebusların kendisi tarafından belirlendiği bir idare kurarak, gençliğinden beri özlemini çektiği laik ve modern bir ülke yaratma işine girişti.
Batılı reformları peş peşe yaparak ülkeye Batılı bir görünüm vermek istedi.
Türkiye’nin çağdaş uygarlığın üstüne çıkması ülküsüydü.
Türk milliyetçiliğini esas alan ve kapitalizmin gelişmesi için devletin öncülük görevi yapacağı bir sistemin başında, kendisi de çiftçilik ve bankacılık yapmaya başladı.
Türkiye’nin sayılan zenginlerinden biri hâline geldi.
Ankara’dan İstanbul’a taşınması
Düşmanları ona suikast girişiminde bulundular.
Güneydoğu’da İslamcı bir Kürt ayaklanması, Ağrı İsyanı yaşandı.
Dersimli Kürtleri sistemin içine almak için askerî harekâtlar düzenledi.
Devletin başına geçtikten sonra can güvenliği gerekçesiyle hiç yurt dışına çıkmadı ve ülke içindeki gezilerini de çok seyrekleştirdi.
1927’de geldiği İstanbul’da son sultanların oturduğu Dolmabahçe Sarayı’nda kalmayı tercih etti.
Kendi emirlerini yasalaştırmaktan başka bir işlevi olmayan Tek Partili Meclis’in yarattığı garabetin farkındaydı.
Bunun için ikinci bir parti kurdurduysa da kitlelerin bu partiye akmakta olduğunu görerek bu denemeye son verdi.
Mecliste seçtiği bazı mebuslarla “müstakil” grup kurdurduysa bunun da İşlemediğini gördü ve Tek Partili rejimde karar kıldı.
1930’larda halkla teması azaldı. Çankaya’ya, Dolmabahçe’ye Yalova’daki yazlığına çekilerek yakın arkadaşları ile içkili gece sohbetleri yapıyordu.
Devlet işlerini Başbakan İsmet Paşa’ya bırakmıştı. 1937 yılına gelindiğinde, İsmet Paşa’yı da yanından uzaklaştırdı ve başbakanlık görevini Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü ve İktisat Vekilliği yapmış olan Celal Bayar’a verdi.
Ancak, 10 Kasım 1938’de öldüğünde mebuslar, İsmet Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçerek bu tercihi geçersiz kıldılar.
Tarih ve dil tezleri
1927’de rakiplerini niçin tasfiye ettiğini anlatmak niçin CHP kongresinin esas konusu olan Nutuk’unu okudu.
![]()
Cumhuriyeti, gençliğe emanet ettiğini söyledi. Kurtuluş Savaşı ve erken cumhuriyet tarihi bu nutka göre yazılmaya başlandı ve bunun dışındaki görüşler yasaklandı.
Türk tarih ve dil teorilerini ortaya attı. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunu, yeni kültürü yaymak için de Halkevlerini kurdu.
Bütün uygarlıkların Türklerin Orta Asya’da kurduğu uygarlıklardan kaynaklandığını, bütün dillerin de Türkçe’den türediğini ileri sürdü. Türk Tarihini buna göre yazdırdı.
Millî bayramlar onun eseri
1920’ye kadar ülkenin tek millî bayramı, İkinci Meşrutiyet’in 1908’de ilan edildiği 23 Temmuz’du.
Onun yerini toplanması çağrısını kendisinin yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olan 23 Nisan aldı.
Zafer Bayramı, 30 Ağustos’ta Ordu’ya İzmir’e yürümesini emrettiği ve Dumlupınar Savaşı’nın kazanıldığı gündür.
Adına Başkomutanlık Savaşı denilmiştir. Cumhurbaşkanı seçildiği gün (29 Ekim) Türkiye’nin en büyük bayramı olarak ilan edilmiştir.
Dördüncü millî bayram olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor ve Atatürk’ü Anma Günü ise Samsun’a ayak bastığı gün olarak çok sonraları kabul edilmiştir.
![]()
Atatürkiye
Atatürk, Osmanlı sonrası Türkiye’ye bütün anlamı ile damgasını vurdu.
Paralarda onun resmi , devlet dairelerinde ve sınıflarda onun fotoğrafları.
En büyük meydanlar ve en geniş caddeler onun adını taşıyor.
En gösterişli heykeller meydanları, büstleri okul bahçelerini süslüyor.
II. Dünya Savaşı içinde, şimdiye kadar herhangi bir Türk için yapılmış en görkemli bir anıt mezarın temelleri atıldı ve Atatürk’ün mumyalanmış bedeni 1953’te buraya taşınarak ziyarete açıldı.
Günümüzde millî bayramlarda yurdun dört bir tarafından milyonlarca kişi burayı ziyaret ederek minnet borcunu yerine getirirken bir çeşit siyasi gösteri de yapıyor.
Hakkında yazılmış binlerce kitap var.
Bütün konuşmaları, yazıları, notları 30 cilt halinde yayımlanmıştır.
Bıraktığı Türkiye
Atatürk öldüğünde ardında yüzde sekseni köylerde yaşayan yoksul fakat siyasi olarak tam bağımsız bir Türkiye bıraktı.
Türkiye’nin üç sorunu vardı: Yoksulluk, demokrasizlik ve Kürt sorunu.
Bunlardan yoksulluk, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkeye Batı teknolojisi ve sermayesinin girmesiyle hafifledi.
Ancak bu kez de emperyalizme bağımlılığın kapıları açıldı.
Demokrasizlik, 1946’da çok partili hayata geçme kararıyla aralandı.
1960 devriminden sonra emekçi partileri ve kitle örgütlerinin kurulmaya başlanmasıyla yoluna girdiyse de zaman zaman askerî rejimler tarafından kısıtlandı, hatta ortadan kaldırıldı.
Kürt sorunu ise 100 yıldır, özellikle 1984 Kürt kalkışmasından sonra ülkede büyük kan akmasına ve sosyolojik kırılmalara neden oldu.
Bugünkü hükümet, bu gaileden nasıl kurtulacağının hesabını yapıyor.
[scald=594228: {“additionalClasses”:””}]
Milletin Atatürk hakkındaki görüşü
Bütün milletler gibi bağımsız yaşamak isteyen Türkiye halkı bu savaşın başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’e minnet borçludur ve bunu da göstermektedir.
Kurtuluş Savaşı sırasında onun içeride baş düşmanları, İngiliz işbirlikçileri idi.
Zaferden sonra, yönetimden tasfiye edilen rakipleri, karşısına geçtiler.
Halifelik, Şeriye ve Evkaf Vekâleti, medreseler gibi kurumları kaldırılan siyasi İslamcılar ve dini muhafazakârlar, Atatürk’ten hiç hoşlanmadılar.
Liberallerin de ona candan bağlı olduğu söylenemez. Sosyalistler ise, işçi sınıfı ve köylülük gibi, tam bağımsızlıkçı yanını övmekle birlikte sola karşı tavrından ötürü ona karşı güceniktirler.
Atatürk’e itirazsız bağlı olan ve hatta onu tanrılaştıran bir kesim de vardır.
Bunlar, Atatürk döneminde devlet desteği ile yaratılan zenginler ve bürokrat burjuvazinin devamı olan kesimlerdir.
12 Mart, 12 Eylül darbecileri de Atatürkçülük adına hareket ettiklerini ileri sürdüler.
Günümüzün siyasi iktidarı, Atatürk’ü ve İsmet İnönü’yü hiç sevmiyor.
Ancak onun kurduğu ve onun adına kurulan sistemi yok etmeye cesaret de edemiyor.
Millî bayram günlerini istemese de kutluyor, belirli günlerde Anıtkabir’i ziyaret ediyor, paralardan ve devlet dairelerinden resimlerini, meydanlardan heykellerini kaldıramıyor.
Günümüzde Atatürk’le ilgili 3 eğilim bulunuyor:
- Bir grup, onun tek parti dönemindeki uygulamalarını bugün aynen uygulamak istiyor, CHP’yi de bu ilkelerden sapmakla eleştiriyorlar. Akademide, basında, Meclis’te sözcüleri vardır.
- İkinciler ki sosyalistler ve sosyal demokratlardır: Atatürk’ün Kurtuluş Savaşındaki önderliğini takdir ediyor, modernleşme atılımlarını savunuyor ama Tek Parti yıllarındaki tutumunun uygulanamayacağını düşünerek “cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma” düşüncesini savunuyor.
- Üçüncüler ki siyasi İslamcılardır. Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü önemsizleştiriyor ve cumhuriyet devrimlerinden nefret ediyor. Özellikle laiklik yerine devletin din esasına göre yapılanması için çalışıyor.
4. Kürtler, Kurtuluş Savaşı yıllarında kendilerine özerklik sözü verildiği hâlde, cumhuriyet kurulduktan sonra bu sözün unutulduğunu ve asimile edilmeye çalışıldıklarını, Atatürk’ten sonra da bu tutumun sürdüğünü söyleyerek bunun telafi edilmesini ve kimliklerinin tanınmasını istiyorlar.
10 Kasım 2025
Zeki Sarıhan
Okuyucu Yorumları
Bakmadan Geçme
E-Posta Listemize Katılın
Üye Girişi
YAZARLAR Tüm Yazarlar
Atatürk
UNESCO VE ATATÜRK
YÜCE ÖNDERİMİZİ SEVGİ ve SAYGIYLA ANIYORUZ !!!
Son Yorumlar
ANKET
Hava Durumu
İçerik Yükleniyor...
Bu web sitesi, en iyi deneyimi sağlamak için çerezleri kullanır. Daha fazla bilgi için lütfen Gizlilik Politikamızı Ve Yayın İlkelerimizi okuyunuz.














