HAZIRLAYANLAR: EVREN BALTA - BEHLÜL ÖZKAN
Ülkenin değişen seçmen haritasını anlamak üzere yaptığımız saha araştırmasının bu yazki duraklarından biri Sivas’tı. Sivas’a gideceğimizi söylediğimiz pek çok arkadaşımız (ve hatta meslektaşımız) Sivas’ı “kaybedilmiş bir şehir” olarak görüyor; “Orada ne işiniz var, öğrenip ne yapacaksınız?” diye soruyordu.
Oysa bizim gözlemlediğimiz Sivas, tam da bu algının tersine, olağanüstü bir siyasal tartışmanın ve hareketliliğin merkezinde yer alıyor. Kimliklerin hızla dönüştüğü, sınırlarının bulanıklaştığı ve yeniden tanımlandığı bu şehir, günümüz Türkiye’sini anlamak açısından son derece önemli bir laboratuvar işlevi görüyordu.
BİR TARİH OLARAK SİVAS
Sivas, yalnızca Orta Anadolu’nun büyük kentlerinden biri değil; aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu hafızasında özel bir yere sahip bir şehir. 1919’da Cumhuriyet yolunun taşlarını döşeyen kongrenin burada yapılmış olması, kenti modernleşmenin ve ulusal birliğin simgesi haline getirmişti. Ancak bu kurucu kimlik, zamanla bambaşka bir dönüşüme sahne oldu.
12 Eylül darbesiyle birlikte gücünü artıran (re)islamizasyon, Sivas’ı Cumhuriyet’in sembol kentinden, sağ siyasal partilerin kalelerinden birine dönüştürdü. Bu dönüşümün en çarpıcı boyutlarından biri, kentin sosyo-dinsel hattında yaşandı. Sivas, Alevi ve Sünni toplulukların bir arada yaşadığı ama gerilimlerin de sık sık su yüzüne çıktığı bir mekândı. 1993 Madımak Katliamı, bu çatışmalı tarihin en travmatik kırılma anı olacaktı.
Madımak Katliamı sonrası hızlanan Alevi nüfusun yoğun göçü, şehrin demografik yapısını kalıcı biçimde değiştirdi. Alevi göçünün bıraktığı boşluğu daha homojen ve muhafazakâr bir toplumsal dokunun güçlenmesi doldurdu. Bugün Sivas’ın siyasal tercihleri, bu muhafazakârlaşma sürecinin hem sonucu hem de göstergesi. Cumhuriyet’in kurulduğu bir kentin, kısa sayılabilecek bir sürede sağ-muhafazakâr siyasetin kalesine dönüşmesi, Türkiye’nin genel siyasal ve toplumsal yönelimlerini anlamak açısından kritik bir örnek.
SİVAS’IN DEĞİŞEN SİYASİ HARİTASI
1980 darbesine kadar Sivas’ta yapılan tüm belediye başkanlığı seçimlerini CHP kazanıyordu. Şehir, Cumhuriyet’in siyasi damarının en güçlü attığı yerlerden biriydi. 1977’de CHP adayı olarak seçilen ve hâlâ “efsane başkan” diye anılan Süleyman Çanka, darbe sonrasında görevine iade edilen tek başkan olarak 1984’e kadar belediye başkanlığını sürdürdü. Bugün kendini muhafazakâr olarak tanımlayan Sivaslıların bile saygıyla andığı Çanka, şehirde siyasal aidiyetlerin ötesine geçen bir ortak hafıza figürü olarak yaşamaya devam ediyor.
1980 darbesi sonrasında güçlenen (re)islamizasyonun labarotuvarlarından biriydi Sivas. Cumhuriyet’in kalesi sayılan şehirde 1989’da Refah Partisi’nin belediyeyi kazanması bilinçli devlet politikalarıyla doğrudan ilişkiliydi. 1989 seçimleri sonrasında Sivas neredeyse aralıksız olarak İslamcı partilerin yönetiminde kaldı. Refah Partisi’nin 1989’da Sivas’ta belediyeyi kazanması, yalnızca ülke genelindeki siyasal rüzgârın değil, aynı zamanda Sivaslıların da ifadesiyle yerel ölçekte yürütülen örgütlenme stratejisinin de bir sonucu olarak görülebilir. Ev ziyaretleri, mahalle teşkilatları, yerel esnafla sürekli temas ve özellikle kadın kollarının ev içlerine kadar nüfuz eden örgütlenme tarzı, partinin kök salmasını ve muhafazakâr siyasetin kalıcılaşmasını sağladı. Şehir 2000li yıllarda AKP’nin kalesi haline geldi. Ancak 2024 seçimlerinde AKP’nin ülke genelindeki oy erimesi Sivas’ta da karşılık buldu. BBP adayı açık ara farkla yerel seçimlerde belediyeyi kazandı.
Görüştüğümüz Sivaslıların da vurguladığı üzere, seçmenin temel motivasyonu iktidarı cezalandırmaktı. Bu cezalandırma arzusunun temelinde ekonomik sıkıntılar ve AKP’nin halkla zayıflayan bağları vardı. Ancak bu tepki, başka pek çok muhafazakâr kentte olduğu gibi CHP’ye yönelerek değil, AKP’ye kaybettirme ihtimali en yüksek adayın etrafında birleşerek ortaya çıkacaktı.
Nitekim Sivas’ta seçmen, kazanma potansiyeli en yüksek isim olarak gördüğü (ve Sivas’ta hep güçlü bir seçmen kitlesi olan) Büyük Birlik Partisi adayı Adem Uzun’a yöneldi; tıpkı komşu Yozgat’ta Yeniden Refah Partisi adayının kazandığı seçimde olduğu gibi.
SİVAS’IN CHP’Sİ
Sivas’ta CHP uzun yıllar boyunca esasen Alevi toplulukların siyasal sığınağı olarak varlığını sürdürdü. Bu savunma hattı rolü, partiyi yerelde (ve muhafazakâr seçmenlerin gözünde) giderek bir “Alevi partisi”ne indirgedi; daralan Alevi nüfusuyla birlikte CHP’nin etkisi kısıtlandı, tek milletvekili çıkarabilen ama belediyeyi kazanma ihtimali zayıf bir aktöre dönüştü.
Ancak 2023 seçimleri öncesinden itibaren bu tablo değişmeye başlayacaktı. CHP, Türkiye genelindeki eğilimle uyumlu biçimde Sivas’ta da kapsayıcılık ve ortaklık vurgusunu öne çıkararak muhafazakâr seçmene açılmaya yöneldi. Mevcut İl başkanı Abdülvahap Gazi Doğan gibi isimler Alevi, Kürt kimlikleri ile birlikte esnafla, AKP’li muhtarlarla, hatta aşırı İslamcı gruplarla dahi temas kurabilen; sokakta herkese dokunan bir siyaset tarzı geliştirdi. CHP ülke sathında giderek güçlenen bir “saha siyaseti” hattı inşa etmeye çalışıyordu. Bu hattın inşasında 2023 seçimlerinin kaybedeni 6’lı masanın muhafazakâr-milliyetçi seçmenle bir köprü inşa ederek önemli bir rol oynadığını da söylemek lazım.
Bugün, merkez siyaseti meşgul eden Kılıçdaroğlu–değişim tartışmaları il örgütünde kimi kopukluklar yaratsa da, Sivas CHP’sinin motivasyonu varoluşsal: genişlemek ve kazanmak. İlk hedef genel seçimde mevcut bir milletvekilini ikiye çıkarmak. Bir sonraki hedefse 2029 yerel seçimlerinde sağ siyasetteki parçalanmışlıktan faydalanarak merkez belediyesini almak.
Tıpkı 2024’te CHP’nin Kütahya’yı kazanması gibi. 19 Mart süreci, seçmen nezdinde CHP’ye yönelik bir “haksızlık” duygusunu pekiştirirken; çözüm süreci hafızası ise partinin DEM’le işbirliği suçlamaları nedeniyle kapısını çalamadığı milliyetçi–muhafazakâr seçmen gözünde kısmi bir meşruiyet sağlamış görünüyor. CHP Sivas’ta her kesimle temas kuran, dertlerini dinleyen ve bunların çözümüne kafa yoran bir muhalefet partisi konumunda.
Elbette Afyonkarahisar, Kastamonu gibi daha homojen kentlerde görülen radikal kırılmalar Sivas’ta yaşanmıyor; çünkü mezhepsel fay hatlarının çok daha sert hissedildiği bu kent, dönüşümü zorlaştıran bir toplumsal zemine sahip. Ama aynı zamanda sert fay hatlarının varlığı siyasete ciddi bir “kapsanma ve aşılma arzusunu” da aşılıyor.
Örneğin Madımak, CHP’nin Alevi tabanı için vazgeçilmez bir referans olmayı sürdürürken, muhafazakâr çoğunluk için büyük bir yük. “Yobaz (ve katil) şehir” imajından kurtulmak isteyen muhafazakâr seçmenler de dahil olmak üzere farklı kesimler, bu travmatik hafızayı dönüştürme ihtiyacında (ve talebinde) ortaklaşıyor. Saha görüşmelerinde sıkça dile getirilen kanaat ise net: Bu yüzleşmeyi gerçekleştirebilecek tek aktör CHP olabilir. Görüşmelerimizde tam da Sivas’ın imajı konuşulurken muhafazakâr bir esnafın CHP İl Başkanına dönerek “kazanın bu Sivas’ı da kurtarın bizi bu durumdan” demesi oldukça çarpıcıydı.
Dolayısıyla Sivas, CHP için yalnızca bir yerel rekabet alanı değil; aynı zamanda partinin üç temel kapasitesini sınadığı bir laboratuvar: kimlik bariyerlerini aşmak, muhafazakâr seçmenle yeni bağlar kurmak ve travmatik bir hafızayı dönüştürmek. CHP bu üç sınavda başarı gösterebilirse, bu yalnızca Sivas’a özgü bir kazanım olmayacak; Türkiye’nin diğer muhafazakâr illerine de uygulanabilecek bir siyasal modelin kapısını aralayacak: Sivaslıların deyişiyle yazarsak “CHP burayı alırsa, Türkiye’de de iktidar olur.”
AKP’NİN ÖRGÜTSEL ÇÖKÜŞÜ
Sivas’ın siyasal haritasını dönüştüren en önemli faktörlerden biri, kuşkusuz, diğer kentlerde yürüttüğümüz saha araştırmalarında da en sık karşımıza çıkan ortak olguya dayanıyor: AKP örgütlenmesinin iflası.
AKP yerel parti teşkilatının etkisizleşmesi, içerdeki fay hatlarını daha görünür hale getiriyor, partinin seçmenle bağını koparıyordu. Bu kırılmanın en somut örneği ise Ocak 2025’te yapılan il kongresinde yaşanıyordu. Genel merkezin desteklediği mevcut il başkanına karşı yeni bir liste çıkarmak isteyen muhaliflerin adaylığı kabul edilmeyince tansiyon hızla yükseldi. Bu süreçte muhalif aday Mustafa Taki Doğruyol’un kameralar önünde sarf ettiği sözler yalnızca Sivas’taki tabloyu değil, AKP’nin tüm Türkiye’de yaşadığı krizi de özetliyordu:
“İçerde 17 ilçeden 12 tanesini kaybetmiş, utanmadan hâlâ kutlama yapabilen bir grup var. Bu ilde de böyle, ilçelerde de böyle... Kutlama yapan grup kendisini başarılı sanıyor. Biz burada başarı görmüyoruz. Buna ‘dur’ dedik, durmadılar... Bunlar dediler ki; ‘hayır, biz makamlarda oturacağız. Sizin bu davalarınız önemli değil. Biz gerekirse Sivas’ı kaybedeceğiz ama o makamlarda oturacağız.’ Makam talep etmedik. Buradaki hiçbir arkadaşım da makam talep etmedi. Bunlar makam talep eden talepkârlardır. Yazıklar olsun hepinize.”
Bu çıkış, bir yandan Sivas’ta seçim yenilgilerinin parti içi hesaplaşmayı tetiklediğini gösterirken, diğer yandan AKP’nin ülke genelinde karşı karşıya olduğu örgütsel çözülmenin de yereldeki izdüşümünü ortaya koyuyordu.
SİVAS’IN ORTAK DERDİ
Hem yerel hem de genel seçimlerde AKP’ye oy veren Sivaslılar kentin sosyo-ekonomik açıdan giderek geri kaldığından şikayetçi. Kentin ortasından geçen Kızılırmak kenarında halkın yararlanabileceği tesisler yok. Orta Anadolu’nun diğer tarafında yer alan Eskişehir ve Porsuk çayının değişimine bakıp, yaşadıkları şehrin haline hayıflanıyorlar. Tüm Anadolu’da Eskişehir dönüşümüne imrenilerek bakılıyor. Kendi durumlarını da “Kızılırmak akar, Sivaslılar bakar” diye tanımlıyorlar.
Sivas’ta görüştüğümüz farklı toplumsal kesimlerin ortaklaştığı iki temel beklenti var: (yerel ve ulusal düzeyde) ekonomik sorunlara kalıcı çözümler bulunması ve siyasetin kapsayıcı bir ortaklık zemini kurabilmesi. Kendisini “AKP’li gibi jelibon İslamcısı değilim, gerçek İslamcıyım” diye tanımlayan bir görüşmecinin dahi sözlerini “her şey ekonomi” diye bitirmesi, bu önceliğin kentte ne kadar yakıcı olduğunu gösteriyor.
19 Mart sonrasındaki davalar ise Sivas’ta geniş kesimlerce “siyasi nitelikli” bir tür elitler arası güç mücadelesi şeklinde okunuyor. Bu algı, mevcut düzenin yarattığı bir “cendere” hissini pekiştiriyor. Dolayısıyla kentte en yaygın duygu, bu sıkışmışlıktan kurtulmak ve yeni bir siyasal zemine dâhil olma arzusu. Görüşmelerde sıkça duyduğumuz “onunla olmazsa bununla, ama biriyle” ifadesi, güçlü bir içerilme talebinin ifadesi. Ancak artık bu kapsayıcılığın AKP eliyle sağlanamayacağına dair derin bir kanaat hâkim.
Sivas örneği, iktidarın yalnızca oy kaybetmediğini ama aynı zamanda toplumun farklı kesimlerini içine alabilme kapasitesini de yitirdiğini ortaya koyuyor. Bugün kent, Türkiye temel taleplerini aynı anda görünür kılıyor: kapsayıcı bir siyaset arayışı, ekonomik refah talebi ve (travmatik kolektif hafızayı aşıp) normalleşme isteği. Bu nedenle Sivas, yalnızca bir taşra kenti değil; ülkenin siyasal geleceğini anlamak için eşsiz bir laboratuvar. Ve bu laboratuvarda seçmenin ortak kanaati net: Artık AKP başrolü oynamıyor.
Kaynak : cumhuriyet.com