BU DEVLET BİZİM, BU ÜLKE HEPİMİZİN
Bir millet düşünün… Tarihi destanlarla dolu, vicdanı tertemiz, gönlü engin, yüreği merhametle yoğrulmuş… Fakat bu aziz milletin omuzlarında bir kambur var; öyle bir kambur ki yıllardır sırtına yapışmış, onu eğmiş, büktükçe bükmüş! İşte bugün, artık bu ceberut kamburdan kurtulmanın vakti geldi, geçiyor. Çünkü bu kambur, yalnızca bir ağırlık değil; adaletin, özgürlüğün, eşitliğin ve onurlu yaşamın önünde bir duvar oldu.
Milletimiz yıllardır inim inim inliyor. Açlık, yoksulluk, işsizlik; umutsuzluk, korku, baskı… Tüm bu dertlerin temelinde, dünyada eşi benzeri olmayan bir yönetim anlayışı yatmaktadır. Adı ne olursa olsun, şekli neye benzerse benzesin; bu bir ceberut yönetimdir! Ne milletin sesini duyar, ne acısını hisseder. Ne mazlumun gözyaşını görür, ne de haklının haykırışını işitir. Çünkü derdi millet değil, cebi, çıkını ve kendi bekasıdır.
İşte tam da bu yüzden, muhalefet artık dağınıklığı bir kenara bırakmalı; ortak değerler etrafında kenetlenmelidir. Niçin kenetlenmeli? Kim için kenetlenmeli? Elbette millet için! Elbette Cumhuriyet için! Elbette gelecek nesiller için! Ülkenin bekası için…
Peki, nedir bu ortak değerler? Cevap açık ve net:
Demokrasi...
İnsan hakları…
Laiklik...
Sosyal hukuk devleti…
Kısacası: Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri!
Bu ilkeler, sadece bir yönetim biçiminin değil; aynı zamanda bir milletin onurunun, bağımsızlığını temsil eder ve çağdaş dünyaya tutunduğu daldır. Bu ilkeler, bir halkın karanlıktan aydınlığa yürüyüşünün simgeleridir. Bu yürüyüşe engel olmak, onu çıkarı, çıkını, için kendi karanlığına çekmek kimsenin haddine değildir!
Ayrıca medeni dünyanın uzun mücadeleler sonucu elde ettiği değer yargıları da ülkemiz gereklidir, elzemdir. Nedir bu değerler?
Hukukun üstünlüğü…
İnsan hakları…
Özgürlükler…
Sivil toplum kuruluşlarının bağımsızlığı…
Medyanın özgürlüğü ve tarafsızlığı…
Ve bütün bunların üstünde: Halk iradesinin tecelli ettiği parlamenter rejime derhal ve koşulsuz dönüş!
Devlet denetleme mekanizmaları yeniden çalışır hale getirilmesi...
Sayıştay’ın çalışmalarının önemsenmesi…
Meclis’in denetim gücü yeniden işler hâle getirilmesi...
Çünkü milletin alın teriyle oluşmuş kamu malına uzanan her el, aslında milletin cebine girmiş bir soyguncunun elidir. Bu eli kesmek, hukukun görevidir, hukukçuların vicdan borcudur!
Yolsuzluk, rüşvet, yağma, talan devrinin kapısı kapatılmalıdır. Adam kayırma son bulmalı, sadakat değil liyakat esas alınmalıdır. Devlet, kendi evlatlarına yüz çeviremez; onları ehliyetli olduğu hâlde görmezden gelemez.
Devletin milli kimliği, her türlü etnik ve mezhebi bölücülüğe kurban edilemez, edilmemelidir. Zira milletin birliği, devletin bekasının temelidir. Küfür derecesine varan hoyrat dil ve üslup terk edilmeli, ayrımcılık son bulmalıdır. Milleti kutuplaştıran, bölen partizanlığa derhal son verilmelidir.
Kavramlar, birtakım insanların kafalarına göre değiştirilemez. Terör, terör; terörist, teröristtir.
Unutulmamalıdır ki yasalarda keyfiyet yoktur; çıkar için kullanılamaz…
Artık yeter! Bu millet sırtındaki bu kamburu daha fazla taşınamaz!
Bu milleti ezen, ezen kadar susanları da vicdan sorgusu bekliyor.
Gelin, şimdi bir seferberlik başlatalım.
Millet için, adalet için, demokrasi için…
Milli iradenin tecellisi için…
Yasalara özellikle de Anayasaya saygı için…
Ve en çok da çocuklarımızın yarınları için…
Bu devlet bizim… Bu ülke hepimizin… Ve hiçbir zorba, hiçbir ceberut yapı; milletin iradesinden daha büyük değildir!
Hadi Önal/ 02 Mayıs 2025/ Elazığ