Nedenlerin izinde(23)
TEĞMENLER ORDUDAN NEDEN İHRAÇ EDİLDİ?
Ant içmişlerdi… Vatan için, bayrak için, millet için… Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun bölünmez bütünlüğüne, ulusun namusuna ve şerefine canları pahasına sahip çıkacaklarına... “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykıran bu yürekli teğmenler, bir sabah kışlalarından değil; haklarından, rütbelerinden, geleceklerinden koparıldı. Bu öyle bir koparılıştı ki; sadece üniformalar değil, vicdanlar da parçalandı.
Ellerinde kılıçları vardı, ama bu kez vatanı savunmak için değil; uğradıkları haksızlığa karşı yeminlerine sadık kalmak için kaldırdılar kılıçlarını. O kılıçlar, vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı çekildi kınlarından. Ve sonra… İhraç edildiler. Bu milletin gözbebeği olan, ordunun onuru olan teğmenler, susturulmak istendi. Sahi, kimden koruyordu bu ordu bu devleti? Ve ne zamandan beri yemin sadakati, bir suç haline geldi?
Bu ayıp yeter bize. Bu vebal hepimize. Çünkü bu ihraç sadece birkaç subayın değil; milletin onurunun, hukukun itibarının, Cumhuriyet değerlerinin de ihraç edilmesiydi. Çiğ düştü kirpiklerimize/ Kar üşüdü koyaklarda/ Gök kubbe çöktü üstümüze/ Ülkü utandı, Türklük kahrından başını eğdi ve kemikleri sızladı bu topraklar için can veren şehitlerin. Tarih… Evet, tarih şahit oldu bu utanç vesikasına. Kınlarına girmeden kırıldı kılıçlar… Kırılan sadece kılıçlar değil, umutlardı. İhraç edilen sadece subaylar değil, ilkelerdi. Yargılanan onlar değildi yalnızca; mazideki nice kahramanlık destanlarının ruhuydu.
Yeni değildi elbette bu olanlar. Cumhuriyet’in temeli olan ordu, yıllardır sistemli biçimde törpüleniyordu. Bir zamanlar gençliğin gözünde bir onur madalyası gibi parlayan askerlik, siyasi hesaplaşmaların kurbanı hâline getirildi. Ya biat edecek ya da dışlanacaktı! Ne acı bir tercih değil mi? Sahi, ne oldu da "Mustafa Kemal’in askerleri" birer birer hedef tahtasına oturtuldu? Ne zaman başladı bu sessiz ve derin tasfiye? Ve neden Cumhuriyet’in varlığı için yeminli evlatları, yeni Türkiye’nin en istenmeyen insanları hâline geldi? Bu soruların cevabı, sadece birkaç subayın hikâyesinde değil; bir rejimin dönüşüm hikâyesinde saklıdır. Çünkü bu tasfiye bireysel değil, sistematikti. Tesadüf değil, tercihti. Kaza değil, kurgu ürünüydü. Açıkça söylemek gerekir ki hedef alınan sadece “asker” değil; Mustafa Kemal’in çizdiği ordu modeliydi. Mustafa Kemal Atatürk, orduyu hiçbir zaman bir zümreye, tarikata, siyasete veya çıkar grubuna teslim etmedi. Ordu, milletin ordusuydu. Komutanlar; aklın, bilimin, vatan sevgisinin ve disiplinin emrindeydi. Harp okulları; yalnızca teknik eğitim veren yerler değil, aynı zamanda karakter inşa eden ocaklardı. Bugün hedef alınan da işte bu ruh, bu yapı, bu karakterdi. Çünkü bu ruh; sorgular, düşünür, eleştirir, teslim olmazdı. Yeni düzen, sorgulamayan subaylar istemekteydi. Biat eden, emirle düşünen, yemin değil talimat esas alan bir profil…
Unutmayalım: FETÖ denilen ihanet yapısı, Cumhuriyetçi damarları temizleyerek sızdı orduya. Laikliği dışlayanlar, liyakati yok sayanlar; Türk milletinin ordusunu kendi ideolojik laboratuvarlarında dönüştürmeye çalıştılar. Ve ne acıdır ki, bugün aynı hatalar başka ambalajlarla tekrar edilmektedir. FETÖ gitti, ama yöntemleri kaldı. Sistemin adı değişti, ama hedef aynı kaldı: Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyeti tasfiye etmek! Tasfiyeye nereden başlanacaktı? Elbette ki onu korumaya yeminli askerden. Çünkü Mustafa Kemal’in askeri, kula kul olmazdı. Cemaatin değil, milletin emrindeydi. Sarayların değil, siperlerin çocuğuydu.
Mehmetçikti adı. O asker, sadece düşmana değil; ihanete de dur demesini bilirdi, bilecekti. Bu yüzden korkuldu ondan. Bu yüzden hedef alındı. Bu yüzden susturuldu ve dışlandı. Ancak iyi bilinsin ki o ruhu harp okulundan atsanız da, yürekleden atamazsınız. Kılıçlarını ellerinden alsanız da, vicdanlarındaki adalet meşalesini söndüremezsiniz. Rütbelerini geri alsanız da, onurlarını lekeleyemezsiniz. Çünkü onlar; bir üniformadan ibaret değil, bir ülkünün emanetçileridir.
Bugün devlete sadakatle bağlı genç subaylar tasfiye edilirken, yarının başka ihanet şebekelerine zemin mi hazırlanıyor? Neden, neden bütün bunlar? Bugün bu soruyu sormuyorsak, soramıyorsak yarının kumpaslarında ağlamak yine bize düşecektir. Mustafa Kemal’in askerleri, bir sembolden öte bir duruştur, kimliktir, iradedir. O yüzden hedef alındılar. O hedefte olmak, onların değil; bu ülkenin başına gelecek felaketlerin habercisiydi.
Ey karar vericiler, ey susanlar, biliniz ki bu ayıbın yankısı uzun yıllar dinmeyecek. Biliniz ki bu ayıbın faturası sadece bugüne değil, yarına da kesilecek. Bu vebal hepimize! Çünkü bu yürek yangınını dindirecek bir vicdan ateşi hâlâ yakılmadı. Adaletin suskunluğu kadar, toplumun sessizliği de bu utancın ortağıdır artık. Ama tarihi susturamazsınız! Mustafa Kemal’in askerlerini ihraç edebilirsiniz; ama Mustafa Kemal’in ruhunu susturamazsınız! Biz gayet iyi biliyoruz ki Mustafa Kemal’in askerine düşman olanlar, Cumhuriyet’le hesaplaşanlardır.
Hadi Önal/ 02 Ağustos 2025 /Elazığ