SAVAŞ BAKANLIĞI-SAVUNMA BAKANLIĞI
ABD Başkanı Trump, askerlik işleriyle ilgili bakanlığın adını değiştirerek Savaş Bakanlığı” yapacakmış. Demek ki Bakanlığın şimdiki adı “Savunma Bakanlığı” imiş.
Trump, her ne amaca hikmetse bunu yapmakla doğru bir iş yapıyor. Çünkü Amerikan Ordusu, İngiltere’ye bağımlı olmaktan çıkıp bağımsız ülkelerden kurulan bir federasyon olduğu 18. Yüzyıl’ın üzerinden çok zaman geçti. ABD, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra saldırgan bir ülke olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Kore’de Çin’de, Vietnam’da, Kamboçya’da, Laos’ta, Irak’ta doğrudan doğruya milletlere savaş açmış, birçok ülkede kurduğu üslerle de emperyalist amaçlarını gizlememiştir.
Aslına bakılırsa “Savunma”nın zıddı “Savaş” değil “Saldırı”dır. Bu nedenle Amerikan ordusunun durumunu tam olarak “Saldırı Kuvvetleri” ifade eder.
“WAR OFİS”
İngilizlerin askerlik işleriyle ilgili bakanlığının adı “War Ofis”tir. Kurtuluş Savaşı tarihimizde pek sık geçer. Bunu Türkçe ifade ederken aslına uygun bir çeviri mi yapmalı yoksa Türkiye’deki karşılığı ile mi ifade etmeli? “Savaş Bakanlığı” veya “Savunma Bakanlığı” İngiltere’nin politikalarına uygun olarak buna “Savunma Bakanlığı” demek yanlış olur. Çünkü o zaman İngiltere, şimdiki ABD gibi saldırgan bir ülkedir. Asker’i örgütüne “Savaş Bakanlığı” demek yerinde olur kanısındayım. Ben de Kurtuluş Savaşı ile ilgili kitaplarımda İngiliz askeri örgütü için bu adı “Savaş Bakanlığı” adını kullandım
“HARBİYE NEZARETİ”
Osmanlı Devleti’nin yenileşme döneminde askerlik için bir daire kurulmuşsa da “Harbiye Nezareti”nin kuruluşu 1908’dir. Bu daire yalnız Kara kuvvetlerini kapsar. Deniz kuvvetleri ayrı bir örgüttür. (Bahriye Nezareti)
Osmanlıları kuruluş ve yükselme dönemlerinde ordu savunma amacından çok saldırı için örgütlenmiş idi. Gerileme döneminde artık eldeki toprakları korumaya yönelinmiş ise de “Savunma” kavramının öne çıkması çok daha sonradır. 1908’de askerlikle ilgili bakanlığın adına “Harbiye Nezareti” denmesi yeni dönemin içleştirilmemesi ve İngiliz Devlet örgütünün adlandırılması nedeniyle olabilir.
MİLLÎ MÜDAFAA VEKÂLETİ
Osmanlı Ordusu Birinci Dünya Savaşı’nda vatan topraklarını savunmaya değil, bu savaşta körü körüne bir bağlılıkla Almanların gösterdiği yerlerde İngiliz ve Ruslarla savaşmaya koşulmuşsa da, ordu vatan topraklarını savunmak zorunda kalmıştır. Çanakkale, Doğu Cephesinde savunma savaşları varan Türkiye ordusu Kurtuluş Savaşında Batı, Doğu, Güney ve Güneydoğu cephelerinde ordu ve milislerin yaptığı saldırı değil, savunmadır. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı, Türk aydınlarının aklını başına getirmeye yetmiştir.
Bu nedenle olacaktır ki 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan 10 gün sonra 3 Mayıs’ta hükümet kurulurken askerlik işleri, “Müdafaa Milliye Vekâleti”ne bağlanmıştır. Hem “Millî”, hem “Müdafaa” sözcüklerinin bir bakanlıkta kullanılmasının anlamı önemlidir. “Maarif Vekâleti”nin önünde bile henüz “Millî” sözcüğü yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinde savaş ancak vatan topraklarının savunulması amacıyla yapılacaktır. İkili iktidar döneminde İstanbul Hükümeti örgütünde askerlikle ilgili örgütün adı, İstanbul Hükümetinin lağvedildiği 4 Kasım 12922’ye kadar Harbiye Nezareti olarak devam ettiği halde, Ankara Hükümetinde baştan itibaren bu örgütün adı (bugünkü ifadeyle) “Millî Savunma Bakanlığı”dır.
Ne var ki, İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan iki kutuplu dünyada Amerika’nın başını çektiği ve Türkiye’nin de üye olduğu NATO, savunma değil, saldırı örgütüdür. Türkiye daha NATO’ya üye olmadan Amerika’nın isteği ile Kore’ye asker göndermiştir. Bugün de yabancı topraklarda üsleri ve askerleri vardır. Bu durum kamuoyu gözünde de fazla bir itiraza neden olmuyor. Ancak doğruyu söylemek gerekirse Türkiye askerî güçleri yıllardır savunmaya değil, saldırıya özgülenmiştir. Komşu bir ülkeye yapılan tehditler de bu anlayışa uygundur.
Türkiye, Eylül 1922’de gerçekleştirilen büyük zaferden beri (İstanbul’da Lozan’ın imzasını bekleyen Müttefik askeri kuvvetleri artık sembolikti) hiçbir yabancı ülkenin işgalini yaşamamış ve hiçbir ülke tarafından işgalle tehdit edilmemiştir.
SAVAŞ SANAYİİ: SİLAHLAR KİMİN TEPESİNDE PATLAYACAK
Hükümet, savaş sanayiinde büyük bir ilerleme kaydettiğini ileri sürmekte ve muhalefeti buna sevinmemekle eleştirmektedir. Hoş, Türkiye’de üretilen savaş araçları başka ülkelere satılarak İhracat-ithalat açılığını kapatmaya yardım etse de bunların bir gün Türkiye tarafından kullanılma ihtimali vardır. Tiyatro edebiyatında anlatıldığı gibi, sahnede asılı duran silah, oyunun sonunda mutlaka patlayacaktır.
Bu silahın ne zaman ve kimin üstünde patlayacağı ayrı bir sorundur ve buna ülkeyi yönetenlerin bağımsızlık tutkuları veya saldırganlık hevesleri karar verecektir. Eğer vatan savunmasına dayanmıyorsa savaş bir cinayettir ve emperyalist ülkeler, bu cinayeti işlemekte bir sakınca görmüyorlar. Askerlikle ilgili örgütlerinin adının “Savaş” Bakanlığı olması bir itiraftan ibarettir.