Nedenlerin izinde (32)
YA ONURUNLA DOĞRULACAK YA ZİLLETLE YOK OLACAĞIZ!
Tuz koktu, çirkef boynu aştı, yalan kavağa çıktı, iftira gündelik işlerden sayılıyor.
Kumpas, şantaj, tehdit, hakaret sıradanlaştı.
Tarafgirlik, ötekileştirme, aşağılama günlük hayatın yadırganmayan renkleri...
Çürümenin küfü burunları sızlatıyor, Kin ve intikam rüzgârı ahlarla birlikte gökyüzüne ulaştı.
Emek tekmelendi, yemin çiğnendi.
Seviyesizlik dibe vurdu, namussuzluk revaçta…
Ahlaksızlığın meyveleri olgunlaştı.
Hukuksuzluk, vicdansızlık ipi göğüsleme yarışında...
Adalet yok, emeğe saygı yok, liyakat yok, ehliyet yok…
Adalet saraylarında utançla birlikte zorbaların esir aldığı siyasilerin çığlıkları yankılanıyor.
Lağım patladı! Etik değerlerle birlikte erdemin onuru da çirkefin seline kaptırdı kendini.
Açlık, yokluk, yoksulluk, vatandaşların % 85’inin dizlerinde derman bırakmamayı başardı.
Şeref, şerefsizlerin elinden kurtulmak için nüfustan kaydını sildirtti.
Geniş tanımlı işsizlik %32’i buldu.
Mafya, çete, tarikat, cemaat ve suç örgütleri devletin kılcal damarlarında...
Terör örgütü mensupları, Mehmetçik’e sıktıkları kurşunların çıktığı silahları “yakma törenleri” ile kendilerini aklamak için tek perdelik bir tiyatro sahneye koydu.
PKK’nın başı Meclis’e davet edildi. Bebek katiline “önder” denildi.
Tarih şuurundan yoksun ülke yöneticileri, hazırlanan senaryonun figüranları olmak için sıra kapma yarışında…
Vatandaş, “Terörsüz Türkiye” masalını dinleyedursun yöneticiler, çoktan Sevr’e kanat açtı.
Biat kültürü, özgür düşünceyi esir aldı.
Sormak, sorgulamak kınanırken, susmanın makbulü alkışlarla ödüllendirildi.
Eğitim, tarikatlara teslim edildi.
Sağlık, parası olana hizmet verir hale getirildi.
Tarım ve hayvancılık alanlarında dışa bağımlılık ülkenin boyunda ilmik...
Yolsuzluk, hırsızlık, talan, haram; serbest dolaşımda.
Devlet içinde devlet; mafya, çete, tarikat kendisine makam bulma peşinde…
Uyuşturucu baronlarının buluşma ve vuruşma arenasında ülke için gri listeye girdi.
“Yeşil vatan”, “yerli-milli” masalları ile uyutulmaya çalışanların gözlerine mahmurluk...
Yanan, yakılan, yaktırılan ormanlar, her yangın sonrası yükselen dumanın ve küllerin örttüğü gerçekler yürek burkmaya başladı.
Basına sansür; gazetecilere hapis; ekranlara karartma…
Beyin göçüne kapı ardına kadar açıldı.
Samimiyet ve ciddiyet tasını tarağını toplayıp hicret etti.
Benden olmayana zulüm devri başladı.
Savcı ve hâkimlerin iktidardan talimatla hareket ettikleri halk arasında yaygınlaştı.
Bürokrasi; “vatan mı, makam mı?”, “Vicdan mı cüzdan mı?”, seçimine zorlanmakta…
Korku imparatorluğunda korkuyu kutsama ayinleri revaçta…
Milli iradenin tecelli ettiği TBMM’si noter konumunda
Halk iradesi ayaklar altında…
Cumhuriyet, Sevr’in uçurumunda.
ABD Büyükelçisi yönetim telkin edecek noktaya getirildi.
Efelenmeler, yan çarklar, tükürülenin yalanması hatta tükürüğün zorla yalatılması moda…
Dışta itibar kaybı…
İçte alkış tufanı…
Dış borcun kendisinin değil, faizinin bile ateş gibi can yaktığı günler...
Sağduyunun kulakları tıkalı, gözleri kapalı, dili tutulmuş…
Planlama yok, denetim yok; sınırlar kaldırılmış; ülke, yolgeçen hanı...
Mülteci akınıyla demografi tahrip edildi.
BOP’a hizmet, onun çizdiği harita içinde kıvırtarak dans etme yarışması hızlı terende yapılıyor.
Sistematik bir biçimde, adım adım, milim milim Türkiye uçuruma sürükleniyor…
Peki, amaç ne? Ne yapılmak isteniyor?
Amaç: Türk milletini açlığa, yokluğa, yolsuzluğa mahkûm ederek köleleştirmek, ardından emperyalistlerin talimatları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak!
İhanetin ayak seslerini ne satın alınan medya ne de trol ordusu bastıramıyor artık.
Şimdi ben susayım siz söyleyin: Bir millet, kendi celladına alkış tutarsa, kendi mezarını kazarsa, kendi evladının geleceğini satarsa; düşmanını aramasına gerek kalır mı?
Uyan Türkiye!
Bu gidiş, gidiş değil…
Ya onurunla dirileceksin, ya zilletle yok olacaksın!
Hadi ÖNAL/ 1 Eyül 2025/ Elazığ