Bir Trajikomedinin Perdesi:
LGS Sahnesinde Bir Tirat
Perdeler Arasında Sessizlik
Salonlar Dolu, Ruhlar Yorgun
Birinci Perde: Tiyatronun Salonu
Kimi zaman insan, yaşadığı ülkenin bir tiyatro salonundan ibaret olup olmadığını sorgularken bulur kendini. Kırmızı kadife koltuklar, loş ışıklar ve göz gözü görmeyen bir sisin ardında, genç ama ruhları yaşlı seyirciler... Nefeslerini tutmuş, bir sonraki sahnede hangi trajedinin, hangi komedinin patlak vereceğini merakla bekliyorlar. Türkiye, bu büyük sahnede, kendine has bir tiyatroyu yıllardır oynuyor.
İkinci Perde: Sahneye Çıkanlar
Bakınız, spotlar Saray Sekreteri’nin üzerinde. Elinde, çoktan yazılmış bir metin, gözlerinde ise hiçbir utancın gölgesi yok. Seyirciler, – ki çoğu genç, ama içlerinde nice yorgunluk barındıran yaşlı ruhlu bireyler – salonda biriken gerginliği hissediyor. Sonuçlar açıklanıyor, LGS yerleştirme karnesi utanç duvarına bir çivi daha çakıyor. Salonun bir köşesinde gülüşmeler, bir diğerinde başını ellerinin arasına alıp sessizce ağlayan figürler...
Üçüncü Perde: Seyirci Kalmanın Zorluğu
Oyun ilerliyor, ancak seyirci olmak da az iş değil. O kadife koltuklardan kalkıp sahneye çıkmak isteyenler var; bir yanda da “Ne yazık ki!” diyenler... Çünkü seyirci kalmak, bu tiyatronun en zor yanlarından biri. Ruhlar yaşlandıkça, içte biriken öfke ve mizah tuhaf biçimde birbirine karışıyor. Ağlanacak halimize bazen gülüyor, bazen de gülünçlüğümüz karşısında gözlerimiz doluyor.
Dördüncü Perde: Tirat
Ve işte, tiradın vakti... Haberlere yansıyan o an: Saray Sekreteri LGS yerleştirme sonucunu Utanmadan açıkladı! Salon bir anda sessizleşir, çünkü burada komedinin ve trajedinin sınırı silikleşmiştir. Sahnedeki aktör tiradını haykırır:
- “Ey seyirci! Beklediğin adaletin, umduğun değişimin, özlediğin geleceğin perdesi bugün bir kez daha kapandı. Ve biz, yorgun ruhlu gençler olarak, bu oyunda figüran kalmaya mahkûm muyuz?”
- “Gülün, gülebildiğiniz kadar! Çünkü bazı gerçekler ancak mizahın gölgesinde dayanılır hale geliyor. Fakat unutmayın, alkışlarınızın da bir ömrü var.”
Beşinci Perde: Ağlanacak Hâlimize Gülmek
O zaman, biraz da kendimize gülerek perdenin sonunu karşılayalım. Çünkü bu ülkede hem oyuncu hem seyirci olmak, hem gülmek hem ağlamak, aynı anda mümkün. Belki bir gün, o salonlarda hem genç hem de yaşlı ruhlar olarak, sahnenin gerçek aktörleri oluruz.
Perde...
Ve şimdi, oyun her zamanki gibi sahneleniyor: Sarayın Milli Eğitim Sekreteryası (MES), ışıkların altında bir kez daha perdeyi aralıyor. Figüranların endişeli bakışları arasında, “Büyük Yerleştirme”nin sonucu tüm çıplaklığıyla açıklanıyor. Seyirciler geriliyor, çünkü herkes biliyor ki bu tiradın ardından gelecek sözler alışılmış, ezberlenmiş, neredeyse rutin bir dramın tekrarından ibaret olacak. Her yıl değişen aktörler, ama hiç değişmeyen replikler: umut, hayal kırıklığı, mizah ve kırgınlık iç içe geçmiş durumda.
Bir seyirci düşünün, kafasında şu soruyla; “Bu oyuna kim ne desin?” Zira her perde açıldığında, sahnede bir trajedinin ince mizahı, bir mizahın gölgesinde ise derin bir trajedi saklı. Göz göze gelinen her figür, sistemin karmaşıklığında kaybolmuş bir başka genç. MES’in ilanı sanki yeni bir sezonun fragmanı gibi: Ne alkışlar tam içten, ne de itirazlar tam yankı buluyor. Ama herkes biliyor ki perde yine kapanacak ve salon yine dolacak.
Ve gerçek hayata döndüğümüzde, işte o açıklama başlar:
Perde arasındaki uğultuda sorular havada asılı kalır: “Bu yıl sınava giren 963 bin 142 öğrenci tercihleri doğrultusunda liselere yerleştirildi.” Salonun loşluğunda seyirciler, anne ve babalar birbirlerine bakar; kimisi içini çekerek, kimisi sessizce, “Peki bu tiradın sonunda bu kadar söylenen gencin umutları ne olacak?” diye fısıldar.
Bir köşeden yaşlı bir figüran, elinde hayali bir diploma sallayarak sahneye yaklaşır:
“Umut mu dediniz? Her sene bu oyunun sonunda, umut kuliste unutulur, alkışlar ise bir sonraki temsile kadar susar. Dini motiflerle süslenen, sorgulamayı gölgeleyen ders kitapları; analitik düşüncenin yerini dogmalara bırakıyor. Herkes aynı dersi tekrar tekrar izliyor, ama kimse gerçekten anlamıyor ve kimse sahiden sormuyor: Bu derste sınıfı geçen var mı?”
Bir başka figür, mizahın arkasına saklanarak seslenir:
“Burası öyle bir sahne ki, girişte bilimselliği bırakırsın, çıkışta ise tekdüzeliğe teslim olursun. Herkesin rolü aynı: öğrenmeden ezberlemek, sorgulamadan inanmak. Biz bu dersten her yıl kalıyoruz, ama perde kapanınca anlamayanlara anlatacak yeni bir tirat bulmak zor.”
Ve esas soruyu bir genç figür haykırır:
“Bir gün, alkışlar değil de, gerçek değişim yankılanır mı bu salonlarda? Umut, repliklerin arasına gizlenmiş bir sahte gülüş mü, yoksa perde arkasında büyüyen sessiz bir direniş mi?”
Seyirci susar, çünkü bazen sorunun kendisi, sahnedeki tüm cevaplardan daha çok şey anlatır.
Gerçek hayata sanal ortamda Sonuçlar www.meb.gov.tr adresinden erişime açıldı.
Baş döndüren rakamların ve yankılanan soruların ortasında, tiyatronun ağır kadife perdesi bir kez daha aralanır. Saray sekreteri rolündeki figür, gösterişli bir ciddiyetle kürsüye yaklaşır ve elindeki tomar kâğıtların kırışmış kenarlarını düzelterek konuşmaya başlar:
“15 Haziran’da yapılan Liselere Geçiş Sınavı’na başvuran tam 1 milyon 10 bin 916 adaydan, 963 bin 142’si sınav salonlarının kapılarından içeri adım attı. Katılımın zorunlu olmadığı bu sınava girmeyenler ise yerel yerleştirme sistemiyle okullara dağıtılacak. Sınav sonuçları ise buraya dikkat! Sanal Sitemizde açıklanmıştı.”
Salondaki şaşkınlık, bir an için fısıltıya dönüşür. Herkes, rakamların ardında kalan o görünmez ayrım çizgisine bakar; kimisi listenin içinde, kimisi dışında kalmış hisseder kendini. Sekreter, seyircinin gözlerinin içine bakarak tiradını sürdürür:
“Her yıl olduğu gibi, kağıda dökülen bu sonuçlar birilerinin yolunu açar, bir başkasının umutlarını gölgede bırakır. Fakat perde arkasındaki hazırlık ve beklenti, bu sahnede oynanan oyunun en gerçek parçası. Listeler açıklanır, alkışlar yavaş yavaş diner, ama o ilk bakışlar, o hayal kırıklığı ya da sevinç, her öğrencinin hikâyesinde yankı bulur.”
Ve böylece, herkes kısa bir süreliğine şaşkınlıkla birbirine bakar. Ardından tiyatronun eski düzeni devam eder, başvurular, nakil süreçleri ve sistemin soğuk işleyişi sahnedeki rolünü sessizce devam ettirir.
Tiyatro sahnesinde hava giderek ağırlaşır; başrol oyuncusu, salonun en uzak köşelerine ulaşacak bir kararlılıkla sesini yükseltir:
“14-24 Temmuz tarihleri arasında tercih yapan ancak herhangi bir okula yerleşemeyen öğrenciler için 1’inci nakil tercih başvuruları, 4-6 Ağustos 2025 tarihleri arasında alınacak. Yerleştirme sonuçları ise 8 Ağustos 2025 tarihinde açıklanacak!”
Bu tiradın yankısı, salonda buruk bir dalga gibi dolaşır. Bir anlığına, seyirciler koltuklarında irkilir; çünkü bu sözler yalnızca bir duyurunun ötesindedir—her birinin hayatına dokunan, beklentiyle gerilimi harmanlayan bir gerçeğin yankısıdır.
Kimi başını öne eğer, kimi gözleriyle sahnenin ötesini, perde arkasındaki bilinmezliği arar. Herkes, bu sürecin kendi hikâyesindeki yeriyle yüzleşirken, oyunun yeni perdesi açılır.
Bu süreçte öğrenciler, boş kalan kontenjanlar doğrultusunda yeniden tercih yapabilecek.
LGS sınavının güvenliği ile ilgili tartışmalar
15 Haziran 2025'te yapılan sınava 963 bin 142 öğrenci katılmış, geçen yıl 352 öğrencinin tam puan aldığı sınavda bu yıl sayı iki katını aşarak 719'a ulaşmıştı. Ancak sınav devam ederken kitapçıkların WhatsApp gruplarında paylaşıldığı yönündeki iddialar ve bazı salonlarda kitapçıkların yanlış dağıtıldığına dair şikayetler, sınav güvenliğini yeniden tartışmaya açmıştı.
MES, sınavın şeffaf ve denetime açık biçimde yürütüldüğünü savunurken muhalefet partileri, sendikalar ve veliler sınav kitapçıklarının oturum devam ederken paylaşıldığına ve bu içeriklerin saat 11.57 itibarıyla sosyal medyada dolaşıma girdiğine dikkat çekerek şaibe iddiasını sürdürüyor.
Perdeler Arasında Sessizlik
Trajikomik Bir Sahnede Eğitimin Yeniden Yazılan Oyunu
Bir tiyatro salonunda, sahne ışıkları hafifçe titrerken, neyin gerçek, neyin yanılsama olduğu arasında asılı kalan cümleler havada yankılanıyor. Seyirci, o eski koltuklarda alıştığı bir dekorun gölgesinde, her yıl tekrarlanan bir oyunun yeni sahnesine tanıklık ediyor. Fakat bu defa, perde arkasından yükselen mırıltılar biraz daha keskin, biraz daha sorgulayıcı...
Sahne, bir tiyatro kumpanyasının sezon sonu provası gibi ağır bir sessizliğe gömülüyor. Replikler, duvarda çınlayan yankılar; iddialar ise dekorun ardında, hiç açılmayacak sandığımız bir sandığın içinde bekliyor. Şeffaflık perdesi aralanmadan, açıklamalar ezberden okunuyor; yönetimin sesi, bir gölge oyununu andırıyor ne kadar anlatırsa anlatsın, kimse duymak istemediğinde sessizlik galip geliyor.
Yönetim, alışılmış soğukkanlılığıyla şeffaflığın masalını anlatmaya çalışıyor; fakat herkes biliyor ki, dekorun ardında hala açılmamış sandıklar var. Sınav kitapçıklarının ortada dolanması, şikayetlerin zamansızca yankılanması, salondaki sessizliğin içinde büyümeye devam ediyor. Dini ve bilimsel eğitimin sınırları arasında, özellikle de bilim dışı açılan yeni imam hatip liseleriyle, eğitim sahnesi iyice labirente dönüşüyor.
Ve işte, alışılmış son tirat yeniden yükseliyor: “Bu süreçte öğrenciler, boş kalan kontenjanlar doğrultusunda yeniden tercih yapabilecek.” Bu cümle perdeyi kapatırken, seyircinin bakışında şu sorunun titreşimi kalıyor: Susmak mı susmamak mı?
İşte tirat başlıyor: Sahnedeki yönetici, boş kontenjanlardan ve yeni tercih haklarından bahsederek, “Bu süreçte öğrenciler, boş kalan kontenjanlar doğrultusunda yeniden tercih yapabilecek,” diyor. Herkes, bu cümlenin perdeyi kapatmak için ezbere söylendiğini biliyor. Ama asıl kapanmayan şey, sahnenin ötesinde biriken sorular.
Siz, sevgili seyirciler, sustuğunuzda oyun yeniden yazılıyor; konuştuğunuzda ise dekor yerinden oynuyor. Her yıl, perde bu tiratla kapanıyor, ama şehirde yankı bulan bir sessizlikle oyun devam ediyor. Hep birlikte soruyoruz: Gerçekten sadece izleyen miyiz, yoksa bu trajikomik oyunun parçası mı olduk?
Evet,
Belki de hepimiz, sahnenin karşısında usulca el sallayan gölgeleriz; bazen umutla bazen alayla, alkışlayıp salonu terk ediyoruz. Kimimiz söylenenlere inanmamayı seçiyor, kimimiz içindeki oyunu başka bir yıl yeniden yazmaya koyuluyor. Fakat herkes, o büyük sorunun ağırlığında, bir süre daha koltuğunda kalakalıyor: Gerçekten seyirci miyiz yoksa bu oyunun parçası mı?
Seneye, yine aynı dekor, aynı replikler, belki de yeni açılan birkaç imam hatip lisesiyle yeniden başlayacak oyun için hazırlıklar çoktan başladı. Fakat sahnenin bir yerinde, cevapsız kalan sorular gibi, bir gün perdeyi gerçekten aralayacak cesur bir ses bekleniyor. O zamana kadar, alkışlar belirsiz, suskunluk ise hâlâ en yüksek tiradımız olacak.
Gerçekten, Perde kapanıyor ama oyunun sesi, şehirde, koridorlarda, çocukların ve ailelerin zihinlerinde yankılamaya devam ediyor. Ve kim bilir, seneye yeniden başlamak için şimdiden hazırlanan bu sahne, belki bir gün gerçekten değişir; ya da, alışılmış alkışların ötesinde, birileri nihayet konuşmaya başlar.
Cessur Demirali GÜRSU