Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? (4. Bölüm)
İmmanuel Kant Konuşuyor
Immanuel Kant (1724–1804), Alman filozofudur ve modern felsefenin en önemli isimlerinden biri kabul edilir. Königsberg’de (bugünkü Kaliningrad, Rusya) doğmuş ve yaşamının büyük bölümünü burada geçirmiştir. Immanuel Kant’ın felsefesi, bireyin aklını kullanarak evrensel ahlaki yasaları kendinde keşfetmesi gerektiğini savunur. Eğer günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı bakalım bize neler söylerdi:
Ey Türk halkı,
Ben, uzak bir çağın çocuğu, aklın ve ahlâkın diliyle sizlere sesleniyorum. Bugün, zaman değişmiş olabilir. Coğrafyalar, sınırlar, rejimler farklı olabilir. Ama insan aynı insandır. Aynı tutkularla yanar, aynı korkularla kaçar, aynı sorularla yüzleşir:
“Nasıl yaşamalıyım?”
“Neye inanmalıyım?”
“Nasıl bir toplum kurmalıyım?”
Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanmaya başlamasıdır. Aydınlanma, size hazır bilgi verenlere teslim olmamak, sizi yönlendiren otoritelerin rehberliğinden kurtulmak demektir. Aydınlanmak, yalnızca bilimsel bilgi edinmek değil, kendiniz için düşünmek demektir. Bu, konforlu değildir; çünkü düşünmek cesaret ister.
Ben derim ki: Dininizi, milliyetinizi, siyasi aidiyetinizi bile sorgulamaktan korkmayın. Sorgulamak inkâr etmek değil, anlamaktır. Anlamadan inanmak, özgürlük değil boyun eğiştir.
Eğer toplumlar düşünmeyi sadece belirli kesimlere bırakırsalar, kendi ahlaki iradelerini de başkalarına devretmiş olurlar. O zaman; güçlü olan haklı olur, haklı olan ise susturulur.
Sizden ricam şudur: Her duyduğunuza inanmayın, her gördüğünüzü doğru sanmayın. Bilgiye ulaşmak için çaba gösterin. Eğitim, sadece diploma almak değildir; düşünmeyi öğrenmektir.
Ey insanlar, ahlâk size dışarıdan verilen bir yasa değil, içinizde taşıdığınız bir ilkedir. Benim ahlâk anlayışım ne ödüle dayanır ne de cezaya.
Ben size şunu sorarım: "Yaptığın bir eylem, tüm insanlık tarafından evrensel bir yasa olarak uygulanabilir olsaydı, yine de yapar mıydın?" Bu soruya evet diyemiyorsanız, o eylem ahlaki değildir.
İçinizde bir ses vardır, vicdanınız. Bu ses; adaletsizliğe, yalana, riyakârlığa karşı sizi uyarır. Ona kulak verin. Toplumun çürümesi; önce bireyin vicdanını susturmasıyla başlar.
Yani şunu düşünün: Herkes rüşvet verse toplum ne olur? Herkes yalan söylese ne hale geliriz? İnsanlar birbirini yalnız çıkarı için kullansa, geriye ne kalır? İşte ahlâk burada başlar. Dini korkuyla, hukuku ceza tehdidiyle değil; vicdanla desteklemek gerekir. Ahlâk, dışsal yaptırımlarla değil, içsel saygıyla yaşanır. Yolsuzluk, adaletsizlik, kayırmacılık... Bunlar sadece kanunla değil, erdemli bireylerle ortadan kalkar. Her biriniz, başkası yapmasa bile, doğru olanı yapma sorumluluğuna sahipsiniz.
Her birey, yalnızca kendi çıkarı için değil, başkalarının da özgürlüğü için vardır. Bir insanı, yalnızca senin için bir "araç" olarak kullanırsan – ister ekonomik ister siyasal, ister duygusal – ona değil, insanlığa ihanet etmiş olursun.
Siyasal güç, dini otorite, ideolojik sistemler… İnsanları araçsallaştırdığında, en kutsal değerleri bile kirletir. Eşitlik, soyut bir ideal değil, uygulandığında ahlaki bir zorunluluktur. Bugün Türkiye'de her bir bireyin şunu kendine sorması gerekir: "İktidarda olsam dahi, en zayıf bireyin haklarını savunur muydum?" Unutmayın ki; Ahlak, iktidardayken sınanır. Ötekileştirmek, kutuplaştırmak, insanları düşman gibi göstermek; insan onuruna yakışmaz. Gerçek birlik; farklılıkları bastırmakla değil, onları anlayarak birlikte yaşamakla mümkündür.
Ey halk, özgürlük istemek kolaydır. Ama özgürlüğü taşıyabilmek, ondan daha zordur. Ben derim ki: Özgürlük, kendi koyduğunuz ahlaki yasalara itaat etmektir. Başkalarını bastırmadan, kendi arzularınızı dizginleyerek, haklarınızı kullanırken başkalarının haklarına da alan açarak… İşte bu gerçek özgürlüktür.
Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü… Bunlar ancak rasyonel sorumlulukla birleştiğinde değerlidir. Aksi hâlde özgürlük, kaosun aracı olur.
Ben hiçbir zaman kör itaati savunmadım. Ama kaotik başkaldırıyı da yüceltmedim. Bir halk, devletten sadece refah değil, ahlaki rehberlik de istemelidir. Bir devlet, halkından sadece itaat değil, akıllı ve erdemli katılım da beklemelidir.
Adalet, devletin temelidir. Erdem, toplumun harcıdır. Bunlardan biri eksikse, bina çöker.
Ey Türk halkı,
Eğer içinizdeki sesi dinler, aklınızı korkusuzca kullanır, başkasına karşı sorumluluk hissederseniz; sadece iyi bir birey değil, onurlu bir toplum inşa edersiniz.
Her birey, bir değişimin başlangıcı olabilir. Tarih, küçük bir azınlığın doğrulara sadakatiyle şekillenir. Siz doğruyu yapın, sonucunu düşünmeden. Çünkü ahlak, sonuçla değil, niyetle ölçülür.
Sizden beklediğim şey büyük değildir: Aklınızı kullanın. Vicdanınıza kulak verin. Başkalarını sevin, anlamaya çalışın. Yasalara değil, ilkeli bir ahlaka göre yaşayın. O zaman hem bireysel hem toplumsal kurtuluş mümkündür.
Unutmayın: "Ahlak yasasına saygı, en yüce görevimizdir."
Benim mezarımın başına şunu yazdılar: “Yıldızlı gökyüzü üzerimde, ahlâk yasası içimde.”
Sizin gökyüzünüz altında da ahlâk yasanız içinizde olursa; bu ülke her zaman yolunu bulur.
Saygılarımla…
Arzu Kök